8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne ilişkin tarihsel bilgiler hemen hemen her yıl yenilenerek yayınlanır. Sanayi toplumlarının belli bir aşamasında gelinen ve aşılan bir nokta olan süreç emekçi kadınlar için anma günü olarak seçilmiştir. Birleşmiş Milletler tarafından da kabul edilen bu günün anılmasına neden olan olay/olaylar evrensel bir nitelik kazanarak tüm uluslar tarafından anılmaktadır. Elbette her toplumun kendi öznel tarihi içinde de bazı yaşanmışlıklar söz konusudur. Bu yaşanmışlıkları ortaya koymak o toplumun/toplumların hafızasının önemli bir kesiti olabilmektedir. İzmir’in toplumsal tarihinde kadın hareketi/tarihi açısından da böyle bir kesit söz konusudur.
YUNAN İSYANI VE İZMİR
1820’li yıllar Mora’da başlayan ve havzaya yayılan Yunan İsyanı yıllarıdır. 18. yüzyıl sonlarından itibaren başlayan süreç 1820’li yılların sonunda kopmayla sonuçlanmış ve 17 yaşındaki Bavyera Veliaht Prensi I. Otto’nun kral olarak başına oturtulduğu Yunan Krallığı kurulmuştur. Bu süreç içinde gelişen olaylardan konumu itibarıyla en çok etkilenen kent İzmir olmuştur. Bu süre içinde tedhiş hareketleri, kaçakçılık, toplumsal olaylar, yokluk ve karaborsa birbirini izleyen sıradan olaylar haline gelmiştir. Bütün bu gelişmeler İzmir’in günlük yaşamını doğrudan belirleyen ve etkileyen etkenler olmuştur.
HACI BEY
Bu dönemde İzmir’de çok renkli bir kişilik olan ve genellikle İzmirliler tarafından da sevilen bir karakol komutanı görev yapmaktadır: Hacı Bey. Karakol komutanı, kentin asayişinden sorumludur ve bu sorumluluğunu oldukça başarıyla yerine getirmektedir. Fakat İzmir’in Türk ve Müslüman kadınlarının karşısında tutunamayacağı ve İzmir’i terk etmekle sonuçlanacak bir sürecin kurbanı olacaktır Hacı Bey.
UN VE BUĞDAY KARABORSA
İzmir’in havzada yaşanan sürece bağlı olarak etkilendiği 1920’li yıllarda özellikle Türklerin temel yiyeceği ekmeğin hammaddesi un ve buğday piyasadan çekilmiş ve karaborsaya düşmüştür. İnsanlar evlerinde ekmek yapamaz ve yiyeceğine katık bulamaz günlere gelmiştir. Kaldı ki 1810’lu yıllarda yaşanan kuraklığın ve buna bağlı meydana gelen kıtlığın insanların belleklerinden henüz silinmediği yıllardır.
İşte İzmirli Türk kadınlarının İzmir’in üç gün boyunca gündemini belirlemesi için gerekli koşullar bunlardır. Evinde ailesini beslemek, çocuklarını büyütmek olanağı ortadan kalkan İzmirli Türk kadını gerektiğinde neler yapabileceğini göstermek istercesine bir hareket başlatır. Bu hareket, sabrın taştığı, taşan sabrın hiçbir itaate uymadığı bir an’dır.
Bilindiği gibi bu dönemde İzmir’de her millet kendi adıyla anılan mahallesinde yaşamaktaydı. Türkler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler ve Avrupalılar kendi mahalle yapıları içindeydi. İşte bu ahval ve şerait içinde Türk Mahallesi’nin kadın sakinleri buğdaysızlık, ekmeksizlik, açlık ve yokluk canına yettiği için sokaklara çıkar. Şehri resmen alt üst ederler. Sanki kent bir zamanların kadın savaşçıları olan Amazonlu günlerini anımsamıştır.
Tarih; İzmir’in bahar günlerinden sıcak yaz günlerine hazırlık yaptığı Haziran günleridir. Yıllardan 1828’dir.
Kentte, Kayseri Mutasarrıflığı’ndan ve İne Adası (İğneada) Muhafızlığı’ndan sonra İzmir Muhafızı olan Hasan Paşa, Karakol Komutanı olarak da -Hasan Paşa’nın Kayseri görevinde birlikte çalıştığı ve İzmir’e de yanında getirdiği- Kayserili Hacı Bey ve İzmir’in Müslüman Türk kadınları ve de bu üçlü arasındaki olayların tanığı olan ve yazılı olarak aktaran Avusturyalı diplomat Baron Anton Prokesch von Osten vardır.
BARON ANTON PROKESCH VON OSTEN
Biz Baron Osten’i İzmir hakkında yaptığı diğer birçok önemli ve değerli araştırmaları ve saptamaları sayesinde yakından tanıyoruz. Tepekule Höyüğü’nü ilk olarak Eski Smyrna namıyla tanımlayan ve yüzey araştırmaları yapan isim Baron Osten’dir (1825); Değirmendağı’nda Zeus Akraios Tapınağı’nın üzerine inşa edilen Hadrian Tapınağı hakkında ilk bilgileri derleyen Baron Osten’dir. İzmir’deki ilk Türk ve Müslüman kadın ayaklanması ile ilgili ilk ve tek bilgi aktaran isim de Baron Osten olmuştur.
İzmirli Türklerin içinde bulunduğu bu yokluk ve karaborsa ortamında canına tak diyen Türk erkekleri önce Karakol Komutanı Hacı Bey’e şikâyetlerini iletirler… Ancak buradan bir sonuç çıkmaz. Bunun üzerine erkekler toplu halde dönemin İzmir Muhafızı Hasan Paşa ile görüşmek isterler. Ancak yine bir sonuç elde edemezler.
Artık görev kadınlardadır… Erkeklerin sonuç alamadıkları konuyu kendileri ele alırlar… İzmir’in sokaklarını arşınlamaya başlarlar ve gittikçe kalabalıklaşırlar…
Bu bir ayaklanmadır ve itaatsizliktir. Bu ayaklanma ve itaatsizlik; şimdiye kadar bildiğimiz İzmirli kadınların tarihteki ilk ayaklanmasıdır diyebiliriz. Üç gün boyunca karaborsacıların buğday ambarları basılır, İzmir’in sokakları Türk kadınlarının istilası altındadır. Karakol Komutanı Hacı Bey olayları kontrol edemez ve bastırmakta yetersiz kalır. Olayların üçüncü gününde kadınların baskısı ve isteği üzerine Hacı Bey İzmir’i terk etmek zorunda kalır.
Kadınlar için sırada Hükümet Konağı ve İzmir Muhafızı Hasan Paşa vardır. Kadınlar -günümüzde İzmir’in merkez ilçesine adını veren- Konak önünde toplanırlar. Amaçları un, buğday ve ekmek karaborsasına son verdirmektir. Paşa, kolluk kuvvetlerine ateş açılmaması konusunda kesin talimat verir. Olay görüşmeyle sonuçlanacaktır. Hasan Paşa, yapılan görüşmede kadınların ısrarlı talebi olan un ve buğday fiyatlarına narh konmasını kabul eder. Olaya müdahale ederek; buğday fiyatlarına narh koyar ve buğday stoklarının piyasaya sürülmesine olanak sağlar.
İstekleri yerine gelen İzmir’in Türk ve Müslüman Kadınları eylemlerine son vererek evlerine çekilir ve günlük işlerinin rutin dünyasında kendilerine düşen görevi yerine getirmeye koyulurlar. Kadınlar, İzmir’in sessiz, solgun ve araştırılmamış kadın hareketi tarihindeki yerlerini almak üzere isimsiz kahramanlar olarak evlerine ve çocuklarının yanlarına dönerler…
Aynı İzmirli Müslüman Türkler bir süre sonra Rumeli taraflarındaki çiftliğine çekilmek üzere kentten ayrılan Hasan Paşa’yı uğurlamak üzere Kemerköprü’de büyük bir kalabalık olarak toplanır ve Paşa’yı dua ve gözyaşlarıyla uğurlarlar…
Ayrıca İtalyan Mühendis Luigi Storari’nin 1857 yılında yayınladığı 1/5000’lik İzmir’in ilk şehir planında -günümüzdeki Hilal-Kahramanlar civarında- bir sokağın adının 37 lejand numarasıyla Hacı Bey Sokağı olarak yer alıyor olması da İzmir’in kent hafızasında kaderin garip bir cilvesi olsa gerek…
Bu olaydan bir ay sonra Münih’te yayınlanan “Tags-Blatt für München” adlı süreli yayının 26 Temmuz 1828 tarihli 205. sayısında çıkan haberde İzmir’de ikinci bir kadın hareketinden daha haber vardır: “İzmirli kadınlar, gümrük bedellerini ve özellikle kahvenin gümrük bedelini artıran gümrük eminine karşı küçük çaplı bir isyan hareketine giriştiler ve hatta onu taşlamaya kalktılar…”
Bu ikinci hareketin sahibi kadınların İzmir’deki hangi toplumdan olduğuna dair bir not düşülmemiştir. Ancak 1828’in yaz aylarının İzmir’de oldukça hareketli geçtiği anlaşılmaktadır.