Kemeraltı, sadece Konak’ın değil İzmir’in gözbebeği… Türk, Rum, Hıristiyan ve Musevilerin bir arada yaşadığı camileri, sinagogları, kiliseleri, han, hamam, köşk, konak, mescid, çeşme, agora ve tarihi yapılarıyla günümüze kadar gelen ve yaşayan İzmir güzeli…

Akşam sabah yerli ve yabancı gezginlerin yanı sıra İzmirlilerin de gezip dolaşmaktan ve alışveriş yapmaktan zevk aldığı bir bölge. Mezarlıkbaşı’ndan başlayan ve Konak Meydanı’na  kadar ulaşan ve ticari etkinliklerin  yoğun yaşandığı  tarihi bir çarşı… Dünyanın en eski çarşılarından… Helenistik Dönem’den bu yana kentin alışveriş merkezi.  2008 bilgilerine bakıldığında çarşının 270 hektar genişliğinde olduğunu öğreniyoruz.15 bin işyeri ve 10 bini aşkın esnafı barındırıyor.

Çarşının ana caddesi Anafartalar adını taşıyor. Yapıldığı ilk yıllarda çarşı kısmen tonozlu, kiremit örtülü, yan sokakları ve arastalarıyla  bir kapalı çarşı görünümündeymiş. Çarşı içinde çok sayıda han bulunması, çarşının ticari öneminin bir kanıtı… Abacıoğlu Hanı, Arap Hanı, Büyük Karaosmanoğlu Hanı,  Küçük Karaosmanoğlu Hanı, Mirkelam Hanı, Kızlarağası Hanı, duyulan ve bilinenlerinin birkaçı… Yıllara meydan okuyan tarihi Kızlarağası Hanı, o hanların görülesi güzellerinden… 1744 yılında yapılmış.
Kemeraltı; farklı çağlar, dinler, kültürler ve tüm bunları yaşatan sayısız mimari yapının yanı sıra tarihi çarşının yüzlerce yıldır aktarılan geleneksel zanaatlarını ve eşsiz lezzetlerini de  barındıran özellikleriyle  yerli ve yabancı gezginlerin İzmir’de ilk adım attığı adreslerin başında geliyor.
Ben Kemeraltı’nı 60’lı yılların başında tanıdım. Yaz tatillerinde, Kestelli’de oturan teyzemlerin yanına gelip tatilimi burada geçirdiğimde… Kestelli yokuşu, 442 Sokak, 848 Sokak’ta  geçiyordu günlerimiz… Fırsat bulduğumda koşa koşa giderim hâlâ o anılarımın sokağına.
70’li yılın sonlarına doğru da İGD İzmir Şube Başkanlığı’na girip çıkıyorduk arkadaşlarla.
2 binli yıllarda da Kültür Kitap Sarayı’nın müdürlüğünü yapmıştım iki yıl. Sabah okul, öğleden sonra da kitabevi sorumluluğu…
                                                                         *

Anlatmak gerekirse…
Saat Kulesi, İzmir’in simgesi. Konak Atatürk Meydanı’nın tam ortasında yer alıyor. Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. Yıldönümü hatırasına, saltanatta geçirdiği her bir yılı sembolize edecek şekilde yapılmış, 25 arşın yüksekliğinde bir mimarlık şaheseri. Kulenin saati her altı günde bir kuruluyor.
Meydandaki ikinci simge yapıdan biri Yalı Cami… İnşa edildiği yıl, denizin hemen yanıbaşında olduğu için bu adı almış. Klasik Osmanlı mimarisi tarzında yapılan Yalı Camisi tek kubbeli ve tek minareli. Meydanın üçüncü simge yapısı ise Hükümet Konağı… Belleklere kazılı olan anısı, Kurtuluş Savaşı sonunda Türk Ordusu'nun 9 Eylül 1922’de gönderine Türk bayrağı çektiği  bina olması… Elhamra Sineması 1926’da yapılmış, bugün İzmir Devlet Opera ve Balesi olarak İzmirli sanatseverlere hizmet veriyor. Mustafa Kemal, burada üç kez film izlemiş. Simge yapılardan bir başkası Milli Kütüphane. 1 Ekim 1933’te açılmış. I. Ulusal Mimarlık Akımının kentteki en özel örneklerinden… Burada ülkemizde çıkan bütün kitap ve gazetelerin örneklerini bulabilirsiniz. Eşimin 31 koca yıl çalıştığı Konak Doğumevi, ilk önce 1851 yılında  Gureba-i Müslümin Hastanesi olarak inşa edilmiş. Kızımız bu hastanede doğdu. Benim de yıllarım geçti dersem abartı olmaz. Şimdi yine bir sağlık kurumu olarak hizmet vermekte. 11 Şubat 1984’te açılan Arkeoloji Müzesi, bakır çatılı, üç katlı ve çok sade bir yapı. Burada Batı Anadolu tarihine ışık tutan buluntular sergileniyor. Arkeoloji Müzesi ile aynı bahçe içinde yer alan Etnografya Müzesi’nde İzmir ve yöresindeki 19. Yüzyıl sosyal yaşamı yansıtılıyor. Görkemli kule tipi taş yapının kapısının üzeri Bizans Dönemi’ni yansıtan süslemelerle bezeli. Yolu İzmir’e ilk düşenlerdenseniz Varyant'a çıkıp Konak’ı oradan seyredin lütfen. Ümran Baradan Çocuk Müzesi’ni de Varyanta çıkmışken ziyaret etmeyi unutmayın.
Havra Sokağı, Kemeraltı’nın görülmesi gereken noktalarından… Taze  balık, sebze- meyve, helva, turşu, peynir için en önemli adres özelliğine sahip…  Ara sokaklardan birine (927 ve 937 Sokak ) girip çok sayıda sinagogu  görebilirsiniz burada. Etz Hayim, Hevra, Algazi, La Sinyora, Şalom Sinagogları gibi…
Evinizde ya da işyerinizde eksik ne varsa tamamlayabileceğiniz bir adreste bulunduğunuzu aklınızdan çıkarmayın Kemeraltı’nı gezerken... Yıllara meydan okuyan üç şadırvanı da  unutmayın bu arada.

Tarihi camilerine gelince…
Konak Yalı Camisi, Kemeraltı Camisi, Başdurak Camisi, Kestanepazarı Camisi, Şadırvanaltı Camisi, Hisar Cami, Hacı Mahmut Cami, Salepçioğlu Camisi…
14 Nisan 1906’da ibadete açılan Salepçioğlu Camisi, yeşil renkli düzgün kesme taş beyaz mermer ve bezemelerinde Grek, Roma, Rönesans mimarisine özgü süsleme unsurlarıyla en özgün camilerimizden biri özelliğine sahip. Arka taraflara düşen Aliağa Camisi ve  Kestelli’deki 838 Sokak çıkmazındaki Naturzade Cami, çarşı içindeki Esnaf Şeyh ve Odunkapı ile Damlacık camileri de  görülmeye değer…
838 Sokak’taki Yemişçizade Konağı, bugün 100. Yıl Anı Evi olarak hizmet vermekte. Neoklasik üsluptaki mimarisi ve zengin tavan süslemeleri ile bir sanat şaheseri olarak Kestelli’ye renk katıyor.
442 Sokak, Kestelli Bölgesi içerisinde  dokusu korunmuş İzmir evleri ile  özelliği olan bir sokak. Arap Fırını Sokağı olarak bilinen bu sokaktaki Ayla Ökmen Semt Merkezi, işlevselliğiyle olsun   mimarisiyle olsun bölgenin en önemli yapılarından.
İsmet İnönü’nün doğduğu ev de Şeyh Cami yakınındaki  bir  sokaktan İkiçeşmelik’e çıkarken yokuşun sonunda yer alıyor. Sokak, İnönü’nün adıyla anılıyor. Saadet Mirci Semt Merkezi de aynı yokuşta bulunuyor.
Beyler Sokağı’ndaki konaklar, belediyenin el vermesiyle ayağa kalkınca  Kemeraltı şimdi daha bir güzelleşti! Tarihi Kemeraltı’nın yeniden keşfi konusunda elinden geleni yapan TARKEM, genç genel müdürü Sergenç İneler ile tarih yazıyor.
Keşke Kemeraltı’ndaki o tarihi cumbalı evlerin ve konakların tümü ayağa kaldırılabilse de günümüz mimarları onlardan esinlenip yeni yaratılara imza atabilseler… Şimdikiler sadece kare ve dikdörtgen bina diker oldular nedense.

Balıkçılar Meydanı yeni çehresiyle şimdi ışık saçıyor adeta. Antikacılar Çarşısı da önemli bir açığı kapatmış gibi.
Kemeraltı deyince 1926’dan bu yana hizmet veren Hüseyin Efendi’nin kuru kahveci dükkanı ile Tibaş İşhanı’ndaki Yavuz Kitabevi’nden söz etmemek olmaz. Hüseyin Efendi’nin çaprazına düşen Kemeraltı Sebili’nin yıllar önce suyu akardı. Şimdi neden akmıyor?
Birgül Kitapçı, 108 yıllık kitabenin sahibi olarak hergün Yavuz Kitabevi’nde müşterileriyle  hâlâ iç içe bir yaşam sürdürüyor. İki katlı ve avlulu Meserret Oteli ise 2 binli yıllarda restore edilerek çarşıya dönüştürülmüş olsa da hâlâ belleklerde Meserret Çarşısı olarak yaşıyor. Şükran Oteli gibi…
Esnaf olarak Terzi Eşref, Füsun Tuhafiye, Hür Efe gazetesi/ Cem Üsküp ve Köfteci Okan da bugün Kemeraltı’nın  bilinir isimleri.
İyi güzel de hiç mi sorunu yok diyecek olursanız… Bu konuda sözü Muhtar Tamer Yıldırım’a bırakmak gerek:
“Kaçak yapılaşma, çığırtkanlık, işgaliye, hanutçuluk ve kamu otoritesi boşluğu, hepimiz için önemli bir sorun. Çözüm bekliyoruz. Bir de önerim var: Kemeraltı Bölgesinde yıllarca şifa dağıtan Mustafa Enver ve Süleyman Ferit Eczacıbaşı gibi sağlık emekçileri adına ‘Şifa Bölgesi Anıtı' yapılsın. Alışveriş için çarşıya inmiş annelerin rahat dolaşabilmeleri için sosyal tesis istiyoruz. Kemeraltı’na özel bir önem veren, başkanlık makamı Kemeraltı’nda bulunan  İzmir Büyükşehir Belediye Başkanının bu sorunlarımızı çözeceğine ve önerilerimize kulak vereceğini düşünüyorum.”
Özetle… Kimlikli meydan düzenlemesi ve alanı istiyor muhtarımız. Muhtara Yeşildere’deki  Atatürk maskını yapan  heykeltıraş Harun Atalayman’ın adını fısıldamalı biri.
Kemeraltı’nı daha da ayrıntılı öğrenmek isteyenlere bir önerimiz olacak.
Hidayet Karakuş’un ‘Kemeraltı' kitabını okuyunuz lütfen.