Büyük zafere dair duygu, düşünce ve belirlemeleri, bu gazetede ve çok değerli kalemlerden okuyacaksınız. Farklı bir pencereden bakmaya çalışacağım. Zaferler, kazanımlar, edinmeler, seçilmeler, atanmalar tek başına bir değer anlatmaz aslında. Öncesini, şimdisini, sonrasını kestiremeyen, öngöremeyen, düşünemeyen her başarı, aslında mutlak gelecek ve yaşanacak bir yenilginin önsözüdür. Keşke bu gerçeği hamasi nutuklar, duygusal coşmalar, şaşaalı törenler, tumturaklı yazılar örtmeyi, gizlemeyi, unutturmayı başarabilseydi.
102 yıl önce kazanılmış mucizevi bir başarıyı hak etmenin, kutlamanın yolu, bugüne dürüstçe bakmaktan, bugünü doğru okumaktan ve işe önce kendimize ayna tutmaktan geçiyor. O zafer neden önemlidir? Yalnızca bir zafer olarak kalmadığı, bir başka zafere, çağdaş, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti zaferine yol açtığı için önemlidir, değerlidir. Zaferler ya da kazanımlar, öncesiyle ve sonrasıyla tartılır, değerlendirilir, anlam kazanır. Onları hak ediş raporumuz da ancak böyle yazılır.
***
Gazi Mustafa Kemal Atatürk zaferden hemen sonra yazdığı ünlü mektubunda, İsmet İnönü’ye o yüzden “Asıl savaşımız şimdi başlıyor” demiş, cahilliğe, yoksulluğa, geri kalmışlığa, yozluğa ve yobazlığa, akıl ve bilim yoksunluğuna karşı başlatılan yeni bir cephe açmıştır. Türkiye Cumhuriyeti, işte bu öngörünün nedeni ve sonucudur.
Bugün bu ülkenin her yurttaşı, her onur gününü böyle değerlendirmek, ülkesinin bugünkü durumunu yurttaşlık hak ve sorumluluğuyla görmek, paha biçilemez bir mirasın sahibi olmanın gerekleriyle yüzleşmek durumundadır.
O mektup, yalnızca İsmet İnönü için yazılmamıştır, zarfının üstündeki adreste bu ülkenin her yurttaşının adı vardır. Kimse bana ulaşmadı, haberim yoktu diyemez. Bunu demek için ya acınası bir aymaz, ya körkütük bir cahil ya da su katılmamış bir hain olmak gerekir. O zaferlerle bugün yaşadığımız korkunç gerçekler arasında göz ardı edilemez bir diyalektik vardır ve hepimiz onun bir parçasıyız. Esasında bütün onur günlerinin birer bayram olarak ilan edilmesinin gerekçesi, bunları düşünmemiz, bilinç tazelememiz ve davranmamız içindir.
***
Bir yandan eylemsiz, korkak, sütre gerisine sığınmakla yetinen kutlamalarla ve mesajlarla geçiştirip, bir yandan yaşadıklarımız karşısında sızlanmakla yetinmek, her şeyden önce o zaferleri yaratanlara karşı acımasız bir haksızlıktır. Bu haksızlığı gidermenin yolu, nerede ne iş yapıyor ve eyliyorsak oraların, o mektuptaki savaşın bir cephesi olduğunu bilmektir. Cepheden kaçanın, zaferle övünmeye hakkı yoktur.