Ne kadar hüzün geçmişse dünyadan

Ne kadar acı geçmişse yaşayacağız

Hepsini yeniden, bir bir dünyada (Turgut Uyar)

İletişim Uzmanı Haluk Şahin Hocam, korona belasıyla uğraştığımız şu günlerde kendisinin de dahil olduğu 65 yaş üstü kesimin şikayetlerini dillendirmiş; “Bir ayı aşkın bir süredir evlerde kapalıyız. Kapının önüne bile çıkamıyoruz. Hava alamıyoruz. Yürüyüş yapamıyoruz. Bunaldık! Bir çoğu, en zorunlu banka ve alışveriş işlerini yapamıyor. ATM’ye gidemiyor, gitse bile polissiz kullandırılmıyor. Bazılarının güvendiği hiç kimse yok, telefonu bozuk vb.

Nüfusun sadece yüzde 9’unu oluşturan bu kesime, farklı muamele bütün ‘ayrımcılık’

tanımlarına uyuyor: Bir demografik özellik yüzünden bazı hak ve nimetlerden mahrum bırakılmak! Elbette ortada bir tıbbi gerçek var. Covid-19 yaşlılara karşı daha etkili, yüksek oranda ölüme neden oluyor. Ancak, bu onların kendilerini başkaları kadar koruyamayacakları anlamına gelmiyor. Tam tersine, sağlam maskesi, şapkası, fiziksel mesafesi, el yıkaması ve duşu ile 65 üstü bir yurttaş bunları yapmayan 25 yaşındaki bir yurttaştan daha güvencededir. Bunun sorumluluğunu üstlenecek sağduyu ve deneyime sahiptir. Yaptığı yürüyüşün sağlayacağı psikolojik ve biyolojik fayda da çabası (…)

Bazı esnekliklere ihtiyaç duyulduğuna şüphe yok. Salt bu yaş grubu için alışveriş ve banka saatleri, yürüme alan ve parkurları gibi. Dünyanın başka yerlerindeki uygulamalara bakılabilir. Tüm önlemleri alalım. Fakat yaşlılara ayrımcılığın ciddi bir ayıp olduğunu da unutmayalım.”

***

“Tiyatronun Devi” Yıldız Kenter ilkokul birinci sınıftadır. Unutamadığı bir cezaya çarptırılır; “Karatahtanın önünde sırtı sınıfa dönük, ders bitimine kadar kıpırdamadan ayakta durmak!”

Şöyle devam eder o anısına sanatçı; “Utanıyorum, ölmek istiyorum. Sonra bir ara cebimdeki kabarıklığı hissediyorum; kabak çekirdeklerimi. Bir kuruşluk almış, bir tane yememiştim. Bahardı, papatyalar, gelincikler açmıştı. Çıkınca çekirdek yiyerek aralarından geçecektim. Haydi be sende! Ne diye ölecekmişim. Konuşa gülüşe eve gitmek varken!”

Şimdi dönüp geriye baktığımda hep çekirdek misali umutlar peşinde ayakta kalabildiğimi görüyorum. İçim ısınıyor yeniden. Kalk hadi diyorum, durma koş, birşeyler yap. Yaşa!..”

Sonra da noktayı koyuyor Kenter; “İnsanın ortak kaderi doğum ölüm ve o aradaki zaman, yaşam… Doğmak, ölmek isteğe bağlı değil. Ölmek, belki bazen. Bize düşen, yaşamak! Koşullar ne olursa olsun yaşamak. Ayakta kalmak!..”

***

Prof. Dr. Şahin özetle; “Koruyayım derken ayrımcılık yapmayın!” diyor… Haklısınız Hocam! Saça akların düşmesi, belin bükülmesi değildir yaşlılık. Amaçsızlıktır, umudu yitirmektir. Yaşlılık, ihtiyarlığa direnmektir! Yaşlılığın “bilgelik” olduğunun unutulmaması gerekiyor! Şair, “Yaşadıkça yaşlanmassınız, yaşamadıkça yaşlanırsınız” derken ne haklıdır. Kesinlikle bu yaş grubu için “yaşlanmadan yaşamaları” için nefes alıcı kısmi önlemler de alınmalıdır! Yıldız Kenter’in inatla sürdürdüğü şekilde; yaşlısıyla, genciyle, güzel insanlarıyla ayakta kalacağız. İnadına geçtiği her yerde iyi ve canlı ne varsa zehirleyen kara rüzgar Korona’ya da direneceğiz! Behramoğlu Usta gibi de soracağız birbirimize; “Ve ölümle arasındaki savaşta/ Ölümü göze alman gerekirse eğer/ Neresi olmalı bulunduğun yer?”