Aramak, insanoğlunun su içmekten, yemek yemekten dahi önce gelen ilk ihtiyacıydı. İnsan suyu içmek için bile önce suyu aramak zorunda kaldı. Aramak yaşamsal bir ihtiyacın dışında merak ile tetiklenen de sonsuz bir süreç. Dur durağı yok. Bugünü hiç bir şey aramadan geçireyim deseniz bile kendinizi televizyonda kanal ararken buluverirsiniz. Aramak, internetin önce ofislere, evlere oradan da cebimize kadar girmesi ile beraber de çok daha teknolojik ve sofistike bir sektör haline geldi.
Arama motorları şirketleri peşi sıra ortaya çıktı ve birbirinden rekabetçi yazılımlar ile bu sektörü daha da büyüttü. En doğru sonucu biz veriyoruz sloganı ile hizmet veren yazılımlarının hücrelerini ise arama ve sıralama algoritmaları oluşturdu. 2000’li yılların başında bu büyük rekabeti PageRank isimli algoritması ile Google kazandı. Arama sorgularına en hızlı ve en yakın cevapları verdi. İlerleyen yıllarda belki şampiyon değişebilir ama sanırım Google daha uzun yıllar tahtına kimseyi yaklaştırmayacak. Google ilk algoritmasının yanına bir çok kardeş algoritmalar katarak insanlara aradıkları doğru sonucu(!) sunmaya devam ediyor.
Peki durum gerçekten böyle mi? Arama motorları, içinde arama algoritması olan tüm yazılımlar, gerçekten bize aradığımız cevapları mı veriyor yoksa sahiplerinin işlerine yarayanı mı sunuyor?
Kapitalist bir rekabetin yarattığı bu yazılımlar ne kadar güvenilir?
Bir arama motorunda iyi bir yemek yapan bir restoran bulmak daha mı zorlaştı sanki? Arama motorları ne kadar uzun zamandır, herkesin gitmediği ama yemekleri güzel bir restoran söyle(ye)miyor? Veya bir video kanalında neden merak ettiğimiz veya işimizi görecek bir videoyu izlemek için her gün daha fazla birbirinden gereksiz ve itici video izlemek zorunda kalıyoruz? Hatta niyeti de ciddi bir bekarsanız, internet üzerinde kısmetinizi aramak için neden onlarca kötü buluşma yaşamak zorunda kalıyorsunuz? Arama için ortaya çıkarılan muazzam(!) yapay zekaların DNA’sı olan algoritmalar, hala neden bu kadar savruk ve çaresiz? Kendi bilgim ve katı önyargımla cevap vereceğim. Neden para.
Arama algoritmaları olmasını beklediğimiz gibi bir etik değerler formülleri değiller. Bilişimdeki arama dünyası, para kazanmak ile doğruyu sunmak arasında gelip gidiyor. Örneğin arama motorlarının reklamlı ve reklamsız sonuç sıralamaları aslında kim daha çok harcama yaparsa onu ilk sıralarda gösterir. Bu elbette ne kadar etik tartışılır. Veya ilgilendiğiniz bir konu ile ilgili bir videoyu bulmak her geçen gün daha mı uzun sürüyor? Emin olun ki nedeni bunun nedeni beceriksizliğiniz değil. Arama sitelerinin algoritmaları. Çünkü hepsi sizi sitede daha çok tutmak üzerine kuruludur. İzledikçe nefret edilen ama aynı sebepten dolayı altına daha fazla yorum yazılan videolar daha da çok izlensin diye önerilen videolar içinde daha çok gösterilir. Böylece altındaki yorumları da okuyarak daha çok sitede zaman geçirirsiniz. Belki sizde o yorumlara katkıda bulunursunuz. O sırada saat işler. Gözünüz başka bir videoya da takılırsa şirket için harikadır, üzerinizden daha çok reklam parası kazanılır.
Sonuçta ise sadece gelir artsın diye arama algoritmaları daha güzeli, daha iyiyi sunmaktan ziyade daha işe yaramaz, daha nefret edilen ama mutlaka daha karlı olanı sunmaya başladılar. Bu bakış açısı zaten vahşi bir orman olan gerçek dünyanın yanına, insanın sürekli kötü yanına hitap eden başka kötü sanal bir dünya kuruyor.
Temel eksiklik ise kültürel bir denetim yapacak mekanizmaların bilinen devlet ve yönetim sistemleri içinde kurulamamasıdır. Saniyeler içinde değişen bir dünyaya vur deyince öldüren Resmi Gazete’de basılacak yazılar ile karşılık veren devlet düzenlerinin bu çabaları, ilkelliğinin yanında komik bile kaçıyor. Devletler hala iç mekanizmalarına karışamadıkları bilişim devlerini az biraz vergi silahları ile durdurmaya çalışıyorlar. Ancak açılan kültürel yaralar sürekli büyüyor. Algoritmaların kapitalist saldırganlığı giderek daha soğuk, daha duyarsız ve daha az iyiyi ortaya çıkaran bir dünya yaratıyor.
Birçoğumuz, her ne kadar geliştirilen yapay zekaların eninde sonunda daha doğruya karar verecek birer süper zekaya dönüşeceği iyimserliği içindeyiz. Oysa o yapay zekaların aslında organik maddiyatçı zekaların birer ürünü olduğu gerçeği bizim iyimserliğimiz ile değişmiyor. Şu an için büyük şirketlerin arama algoritmaları dünyayı ileride hiç sevilmeyecek bir yere doğru sürüklüyor. Ama çok da umutsuz değilim. İnsan önce en kötüyü yapıp sonra iyiye yönelen bir varlık. Maddiyatın asıl kriter olmadığı vicdanın temel alındığı arama algoritmalarının ortaya çıkması için bu dönemlerinde geçilmesi gerekiyor. Felsefesinde vicdan olan daha iyi algoritmaların çevremizi kuşatması dileklerimle, mutlu ve huzurlu kalın.