“Büyük Türk Milletine,

Bütün ömrünü, hizmetine vakfettiği sevgili milletinin ihtiram kolları üstünde Ulu Atatürk’ün fani vücudu, istirahat yerine tevdi edilmiştir. Hakikatte yattığı yer, Türk milletinin, onun için aşk ve iftiharla dolu olan kahraman ve vefalı göğsüdür. Devletimizin banisi ve milletimizin fedakar, sadık hadimi, İnsanlık idealinin aşık ve mümtaz siması; Eşsiz Kahraman Atatürk vatan sana minnettardır.”

Sorarım size: Hangi büyük adamın ölümünden sonra bu kadar etkileyici bir beyanname yayınlanmıştır. Bunun böyle olması doğaldır, zira bu iki önder, çökmüş bir imparatorluğun küllerinden taptaze bir devlet yaratmışlardır. Vatanın nasıl kurtulup, dip diri Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu bilmek istemeyen ya da bilmezden gelen kişiler,  Atatürk ile İnönü arasında anlaşmazlık, dahası uyuşmazlık olduğu yalanı yayarlar. Bu konu, Abdi İpekçi tarafından İsmet İnönü’ye soruldu. Paşa:

“Abdi Bey” dedi. 

- Milliyet’te çalışan yüzlerce kişinin hepsiyle siz tam bir uyum içinde oldunuz mu, bazılarıyla anlaşamadığınız konular olmadı mı?

Abdi İpekçi’den “Olmaz olur mu?” cevabı alan “İkinci Adam” İnönü:

-Biz Atatürk’le bir ülküyü paylaştık; her türlü karşı çıkmayı göze alarak, her güçlüğü aşarak yüce gayemize ulaştık. Bu savaşın içinde anlaşmazlığa düştüğümüz olmamış olabilir mi? Ama hep büyük sonuca odaklandık…”

***

Bütün bunlar böyle olmuşken, bazı fikirsizler, bu olağanüstü ilişkinin kahramanlarına atmadık çamur, etmedik hakaret bırakmadılar. Şimdi bu saçmalıkları burada yazsam, bunları alıp, iftira silahlarına mühimmat yaparlar. Atatürk-İnönü ilişkisinin, özellikle Ata’nın ölümüne yakın günlerdeki durumu, hemen bütün tarihçilerce yazılmıştır. Bu konu da Şevket Süreyya Aydemir, Lord Kinross, Erol Mütercimler ve daha nice tarafsız kalem tarafından dile getirilmiştir. Asıl olan, bu iki kişinin, Atatürk ile İnönü’nün düşünceleri ne idi? Şanslıyız ki bu konuda, kimsenin yalanlamayacağı iki belge var elimizde:

İki şefin birbirlerine kendi el yazılarıyla yazdıkları birer mektup. Bu mektupların asıllarını İnönü, Abdi İpekçi’ye vermiş; o da iki tarihsel belgenin fotokopilerini gazeteci Mete Akyol’a vermiş. Bahtlıyım ki; kardeşim Mete Akyol bu paha biçilmez mektupların renkli birer fotokopisini bana lütfetti. İşte yazımda, bugüne kadar yayınlandığına tanık olmadığım iki mektubun birer bölümünün özgünleriyle, kolay okunması için metinlerin bilgisayarla yazılmışlarını sunuyorum size: 

Aynen aktaracağım ilk mektup, Atatürk’ten İnönü’ye. Tarih: 6 Ağustos 1938. Yani, ölümüne yaklaşık üç ay var. O günlerde, Berlin Tıp Fakültesi İkinci Dahiliye Kliniği Direktörü Von Bergman ile Viyana Tıp Fakültesi’nden Epinger, Türk doktorlarıyla yaptıkları muayene sonucu, Atatürk’ün karın boşluğunda biriken sıvının alınmasına karar verdiler ama bu işlem, sıvının daha da artmasına sebep oldu. İşte o günlerde Gazi, yar-i vefakarı İnönü’ye besbelli titreyen elleriyle şunları yazıyordu: 

İsmet; Büyük adamsın; hassas olduğun kadar, his veren adamsın. Sen, benim sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış, ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylersem inanır mısın? Bu duygularımı sofrada değil, kimsenin yanında değil, yatak odama çekildikten sonra mahremiyetimle yazıyorum. Sen beni muhakkak çok seviyorsun ya ben seni? Buna cevap istemem. 

Gözlerinden öperim 

Gazi M.

Kapadım.

6.8.1938

İnönü’nün taparcasına sevdiği Atatürk’e, onun ölümüne sadece bir ay beş gün kala yazdığı mektup hiçbir açıklama getirmeyecek kadar nettir:

Sevgili Atatürk, sevgili Velinimetim. Muhterem Celal Bayar bana selamlarınızı getirdi. Çok sevindim. Bir soğuk algınlığından yatakta ızdırap çekerken, sizden lütufkar ve şefkatli bir haber bana, ihya edici bir ilaç gibi geldi. Yüreğimin ta içinde bütün muhabbet hislerim sızladı. En aziz varlığınız, düşüncelerinizin alicenap timsalidir. Sizin bir an evvel afiyet bulmanız yegane ve en samimi dileğimdir. Sizi kudret ve sıhhatli ve şan şerefle aramızda ve başımızda görmek ümidim her zamankinden sağlamdır.

Can verici yüzünüzden doymadan binlerce öperim sevgili Atatürk, velinimetim Atatürk.

Tazim ile: İsmet İnönü

Başka söze gerek var mı aziz okuyucularım?