Ne Edebiyatçılar Derneği’nin ne de Türkiye Yazarlar Sendikası’nın üyesi… Yazar örgütlerinin herhangi bir toplantısında da görmüşlüğüm olmadı onu. Kimseyle ne dini ne de siyasi bir polemik içinde oldu. Biz bizeyken herhangi bir şair ya da yazarı çekiştirdiğine de tanık olmadım
İşyerini kapatmadan önce batar katta hep kitap okur ya da yazarken görürdüm onu. Emekli oldu olalı da şimdiki ofisinde onu yine hep aynı işle meşgulken görüyorum. Günde 150- 200 sayfa kitap okuma işinde… Roman, öykü, deneme, şiir, anlatı, gezi notları arasında... Bibliyoman mı desek, bibliyofil mi bilemiyorum. İyi bir okur deyip geçelim bence... İzmir’de yeterince kitap okumadan yazarlığa soyunanların varlığını ilk kez Aydın Şimşek kaleme almıştı yanılmıyorsam. Okumayan sözde yazarlar diye de ti’ye almıştı onları. Onların kim olduğundan haberim yok ama çok okuyan İzmirli yazarları bilmiyor değilim. İlk sıradaki Avram Ventura, sonrakiler Aydın Şimşek, Ahmet Büke, Tufan Erbarıştıran, Salim Çetin diyebilirim rahatlıkla… 'Ağbi' diye yazdığı için tatlı-sert uyarılarıma 'Peki ağbi' diye yanıt veren Aydoğan Yavaşlı’nın da iyi okur olduğunu bilenlerdenim. Mutlaka en az bu arkadaşlar kadar okuyanlar vardır ama ben bilmiyorum onları.
TÜM DÜNYAYI ETKİLEDİLER
Şirazlı Sadi 800 yıl önce yaşamış ve 16 kitap ve 6 risale olmak üzere 22 eser yazmış. Hâlâ yaşıyor dersem mübalağa mı olur sizce? İran’a gidin görün gerçeği. Hafız da Sadi de dün gibi yaşıyor gönüllerde. Yazdıklarıyla dokunmuş insana çünkü. Unutulmaması bundan…
Lao Tzu, M.Ö. 571’de doğmuş ünlü Çin düşünürü. Tao düşüncesinin kurucusu olarak kabul ediliyor. Yazdıklarıyla insana dokunmuş, unutulmaması bundan!
13 yaşındayken Theosophical Society tarafından “Dünya öğretmeni” seçilen Jiddi Krishnamurti 1895/Hindistan doğumlu. Dersleri ve yazılarıyla binlerce/milyonlarca kişiye ilham veren/insana dokunan biri… Henüz 34’ündeyken kendisine yakıştırılan ‘Mesihlik’i yadsımasıyla akıllarda yer eden ünlü bir tinsel öğretmen.
Hindistanlı Osho, 1931’de doğmuş, 1990’da ölmüş. Lao Tzu’dan etkilenenlerden... Kitabevlerinin raflarına bir bakın lütfen, illâ göreceksiniz onu. Ülkesinin insanını etkilediği gibi, dünyayı da etkileyenlerden…
Ömer Hayyam, Victor Hugo, Bertrand Russell, Sartre gibi dünyayı etkileyen düşün-bilim-sanat ve edebiyat dünyasının özneleri, yazdıklarıyla ve konuşmalarıyla insanlığa hep ışık olmuş. İnsanlık, onların sözlerini şimdi en gözle görünür yerlere asıyor/gösteriyor. İçlerinde en meşhur olanı herhalde Montaigne. Aydoğan Yavaşlı, deneme yazarı olarak Avram Ventura’yı Montaigne’e benzetiyor. “Bay Montaigne” diyor ona.
ÇOK SATILANLAR LİSTESİNDE
Denemeler, 1580 yılında yayımlanmış ama bugün hâlâ vitrinlerde, çok satılan kitaplar listesinde. Bugün bile birçok kişi kendini o 107 denemenin içinde buluyor olmalı. “Kendini tanı” ve “Ne biliyorum” gibi temel sorularla yola çıkarak bir insanda insanlığın bütün hallerini yoklayan ‘deneme’ türünün isim babası olan Michel de Montaigne’in 1571de kitaplarıyla birlikte çiftliğine çekilmesiyle başlayan bu süreçte Montaigne, okuduklarıyla ilgili notlar alarak başlamış bu işe.
“Kitabımın konusu bizzat benim” diyordu Montaigne; “Başkasına değil, kendime ders veriyorum. Kendinden söz etmeyi kötü görmek yanlıştır. Bence insan ne olduğunu bilmekte dikkatli davranmalı, iyi taraflarını da kötü taraflarını da aynı şekilde ortaya koymalıdır.”
Avram Ventura’nın yaptığı da ondan farklı değil. Kendini anlatıyor. Diğer bilge kişilerin özlü sözlerinden hareket ederek, o sözlerin ışığında kendi düşüncelerini aktarıyor okurlarına. Okurları dediysem, dikkate alın bunu. İşadamından memura, öğrenciden siyasetçiye, esnaftan edebiyatçısına/gazetecisine kadar geniş bir okur kitlesine sahip.
Ofisine gidecek olursanız kitaplarında anlatmadığı eğlenceli anıları/kıssaları da dinleyebilirsiniz ondan. Bahaneyle, kendi eliyle yaptığı kahveyi de içmiş olursunuz.
İyi yazar, hiç kuşku yok ki iyi yazardır. Dünyanın en büyük yazarı olarak kabul görmüş Dostoyevski’nin bir özelliği de çok iyi bir okur oluşuymuş, herkesin bildiği gibi. Avram da ülke çapında tanınmış ve saygınlık gören bir deneme yazarı bence... Bir iki değil, bütün kitaplarını okuduğum için söylüyorum bunu.
KENTİN İKİ BİLGESİ
Ünal Ersözlü ile kentimizin iki bilgesi onlar. Olanağım olsa ya da bir belediye elimden tutsa ikisini, Tufan Erbarıştıran ve Mehmet Atilla’yla birlikte İran’a götüreceğim.
Kimisi, evindeki kitapların önünde fotoğraf çektirmeyi sever. Kitaplığıyla gurur duyar. Doğrusu bu ya, hiç de itiraz etmem öylesi görüntülere ve böylesi bir gurura… Kitaplığından tek bir kitabı başkalarına vermeyenleri de biliyorum/duyuyorum. Avram mı? Okuduklarını kitaplık dolduysa atıyor bir dolaba. Çeşme’de ya da Alsancak’ta… Sık sık yanına gidiyorum ya… Dolabın kapağını açıp 'okudun mu bunu?' diyor. Ben Avram gibi değilim ki… Çok okuyan biri değilim ki… “Okumadım” diyorum tabii ki… Uzatıp “Al” diyor, “Senin olsun.” Ekliyor: “Beğeneceğini düşünüyorum.”
Kim bilir böyle böyle kaç kitap verdi bana? Bürosuna her gidişimde zenginleşiyorum anlayacağınız… Sadece, bürosuna gelip gittiğim günlerde mi? Kütüphanelerimize Avram’ın bağışladığı kitapların sayısını bilmiyorum.
“Ey liseli ve üniversiteli öğrenciler! Avram Ventura’nın deneme türünde yayımlanmış kitaplarını edinin ve okuyun lütfen. Eminim beğeniyle okuyacaksınız” diyesim geliyor!
Başa dönecek olursak… Onca kitabı olmasına karşın yazar örgütlerine üyeliği bulunmayan Avram Ventura’ya birisi “Niçin üye olmuyorsunuz?” mu der, yoksa günün birinde yazar örgütlerine “Avram Ventura’yı niçin üye yapamadınız?” mı diye sorarlar, onu tarihe bırakıyorum.
Kitapları yeni alınmış gibi
Okuduklarının bir işe yaramasını düşündüğü/istediği için yıllardır bizi kitaplarıyla besliyor. O kitapların bir özelliğini söylemeliyim sizlere; her biri lekesiz/kırışığı olmayan, pırıl pırıl kitaplar… Hiç birinde Avram Ventura’nın imzası bile yok!
Kütüphane açtığımız köylerdeki okurlarımız da o kitapları görünce sanacak ki o yepyeni kitapları hep Rasime Hanım ile Recai alıyor. Tabii ki alıyoruz, yalan yanlış değil bu! Demek istediğim, Avram’ın verdiklerinin kitapçılardan aldıklarımdan farkı olmadığı…
Geçtiğimiz günlerde 10 günlüğüne Japonya gezisindeydi. Dünyanın hemen hemen en gelişmiş ülkesinde tamı tamına 10 gün… Kim bilir ne anılarla dönecekti… Heyecanla hemen atıldım, “Hemen yazmalısın gördüklerini/yaşadıklarını. Bizler de görmüş gibi olalım.”
Avram Ventura klasiği! “Asla! Gittiğim nereleri yazdım ki…”
Doğru ya… Hindistan’a gitti, 10-15 gün yaşadı. İskoçya’da ona keza… Hangi birini yazdı ki… Ben de bilmiyormuş gibi konuşuyorum! Avram böyle biri! Gördüklerini, yediklerini ve yaptığı alışverişleri kibarlığından dolayı hiçbir zaman paylaşmadı. Her zaman bakımlı, her zaman ölçülü, laubaliliğe geçit vermeyen, esprili bir İstanbul beyefendisi, pardon Alsancak beyefendisi! Eskinin Karataşlısı, bugünün yıllanmış Alsancaklısı. Çoluğunu çocuğunu kanatları altına almış, bulunmaz bir aile büyüğü!
Denemelerini sürdürüyor
Karataş/Bene Berit İlkokulu, Kültür Ortaokulu, Ticaret Lisesi ve E.Ü. İktisadi ve Ticari Bilimler Fakültesi’nde okudu. Şalom gazetesinin İzmir Temsilciliği’nin yanı sıra 50 yılı aşkın bir süredir kendine ayrıldığı bir köşede yazarlığını da yapıyor. Şalom’un düzenlediği şiir yarışmasında birinciliği bulunuyor. Şalom dışında İzmir Life dergisinde de “Öykülerin ışığında” köşesinde denemelerini sürdürüyor. Deneyimleri, gözlemleri ve sorgulamaları ile okurların karşısına çıkan Avram Ventura’nın yayımlanmış kitaplarına bir bakalım: Sevgidir Yaşayan, Boşlukta Bir Ses, Beş Yüz Dallı Akasya, Yol Üçlemleri, Gözleri Yüreğimin, Kırk Dilli Kuş, Ayın Aydınlık Yüzü, Körlerin Gördüğü, Yalnız Sen Varsın, Damlada Gizli Duran, Belleğin Tozlu Sayfalarında Karataş, Küldeki Kıvılcım, Kırk Ayna, İçimde Bir Başka Ben, Bir Düş Sürgünü, Ben Düşündükçe, Bilgelik Ağacının Gölgesinde, Bir Sözü Söylemek Gerek, Işıktan Aydınlığa, Sen Ben Misin?
Şiir kitaplarının dışında kalan yapıtlarında; anılarından, okuduğu kitaplardan ve bilge kişilerden, sevgiden/sevgisizlikten, iyilik ve kötülükten, dostluktan, sanattan, yaşamdan/ölümden söz ederken hep insanlığa katkı sağlamış bilim-sanat-eğitim-edebiyat dünyasının öznelerini gözünün önüne getiriyor. Çünkü onlar çok etkilemişler Avram Ventura’yı…
KALEMİYLE IŞIK SAÇIYOR
Özlü sözlerin, efsanelerin ve hikâyelerin ışığında kaleme aldığı denemeleriyle ışık saçıyor. “Okuduklarımı, düşündüklerimi, duyumsadıklarımı yazarak paylaşmayı seviyorum. Her yazım, benim için farklı bir arayış, farklı bir serüvendir” diyor. Yaşamayı sürekli yolda olmaya, yazmayı ise hiç bitmeyen bir yolculuğa benzetiyor, Avram Ventura. Lise son sınıfa kadar en kötü derslerinden biri edebiyatmış. Ne amcasının çocuğu olmuş ne de kardeşi… İçe dönüklüğü biraz da bundan olsa gerek… Zaman zaman bazı toplantılarımıza davet ediyorum, söyleşilerimizde bulunsun ve konuşsun istiyorum. Birine olsun gelmedi, geleceğe de benzemiyor! Epikuros ile, Nietzsche ile, İbn-i Rüşd ile, öyle konuşası var ki bize pek zaman ayıramıyor...