Hafta sonunda bir belgesel izledim. Adı: “Dönüşüm: Bornova Sokağı”. Şimdi 1469. Sokak olan İzmir’in ünlü sokağının zaman içindeki değişim ve dönüşümünü konu alan belgeselin yönetmenliğini gazeteci Aycan Karadağ ve İbrahim Kucuş, senaryosunu Fevzi Efe Sekitmez, görüntü yönetmenliğini Mahmut Ölker üstlenmiş.

İzmir’de uzun yıllar boyu farklı kimliklere kucak açmış Bornova Sokağı son yıllarda Büyükşehir Belediyesi’nin kararı ile yayalaştırılmış, bu da sokağın ekonomisini ve sakinlerinin yaşamını adamakıllı etkilemişti. Belgeselin İzmir Mimarlık Merkezi’nde gerçekleşen ilk gösterimine yapım ekibinin yanı sıra röportaj yapılan işyeri sahipleri ve sent sakinleri de katılmıştı. Belgeselde görüşlerini açıklayan önceki Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in ise yurt dışında olduğu için katılamadığı açıklandı. Soyer, konuşmasında bu dönüşümün sokağın bazı sakinleri için sorunlar yarattığını kabul ediyor, fakat günümüz koşullarında bu değişimin kaçınılmazlığını savunuyordu.

Gösterimin ardından söz alan -çoğunluğunu trans kadınların oluşturduğu- seks işçileri ise bu dönüşümden hoşnut olmadıklarını dile getiriyordu; çünkü sokağın trafiğe kapatılması, semtin ‘soylulaştırılma’ sürecine hizmet etmiş, bu da iş hacimlerinde ciddi bir daralmaya yol açmıştı. Lokanta, kafe, otel gibi işyeri sahipleri ise, sokağın turizm açısından değer artışı yaşadığını belirterek, memnuniyetlerini dile getiriyorlardı. Belgeselde Bornova sokağının eski günlerinde travestilere uygulanan şiddeti yansıtan bir sahneye de yer verilmişti. Yani, o zaman da her şey günlük güneşlik değildi. Ne var ki, dönüşüm sonrası bölgede yaşayan LBGTİ+ bireyler evlerinin kirasını ödemekte zorlanıyordu. Zamanında ev sahibi olabilenler ise bu dönüşümden şikayetçi değildi, çünkü evlerinin değeri artmış, olası bir kentsel dönüşüm uygulamasında birkaç daireye sahip olma şansları doğmuştu.

Karadağ ve Kucuş ikilisi, daha önce de “Beyazlar Sönsün” adlı bir belgesel yapmışlar; Ankara pavyonlarından insan manzaraları içeren bu belgeselde de, ayrımcılık ve hoşgörüsüzlük temalarına eğilmişlerdi. Başarılı bir sinematografiye sahip olan yeni filmlerinde ‘dönüşüm’ konusundaki farklı görüşlere yer vererek nesnel bir bakış açısını koruyor, sürecin olumsuz ve olumlu yönlerinin tartışılmasına imkan tanıyorlardı.          

***                                                           

“Dönüşüm: Bornova Sokağı”nın meziyetlerinden biri de, İzmir’in kültürel tarihi açısından önemli bir belge bırakması. Daha önce de, Ragıp Taranç, “Bazıları Onlara Levanten Diyor” adlı belgeseli ve Bülent Şenocak’ın “Sadıkbey: Yalıların Dili Olsa” kitabından yola çıkan belgeseli ile İzmir’in dönüşüm tarihinden kesitleri beyazperdeye taşımıştı. Ragıp Taranç’ın İzmir üstüne yeni belgeseli “Giovanni’s Smyrna”yı ise henüz izleyemedim. İzmir üstüne belgesellerden söz açmışken Tahsin İşbilen’in “Asya Minor…Yeniden”, “İzmir’in Kayıkları”ve “İzmir’in Müzikal Çeşitliliği” belgesellerini anmadan geçmeyelim.

İzmir’in sanat alanına kazandırdığı çok sayıda sinemacı (yönetmen, oyuncu, görüntü yönetmeni) ve müzisyen var, ama kentin hafıza mekanlarına sinemadan çok edebiyat yapıtlarında rastlıyoruz. Kimi İzmir doğumlu, kimi yaşamlarının bir bölümünü İzmir’de geçirmiş yazarlar ve şairler, İzmir’in sokaklarını, meydanlarını yapıtlarına taşıdılar. Halid Ziya Uşaklıgil’den Attila İlhan’a, Reşat Nuri Güntekin’den Tarık Dursun K’ya, Salah Birsel’den Halikarnas Balıkçısı’na, Şükran Kurdakul’dan Samim Kocagöz’e, Necati Cumalı’dan Hidayet Karakuş’a, Muzaffer İzgü’den Ahmet Büke’ye, Demir Özlü’den Hüseyin Yurttaş’a, Kemal Bilbaşar’dan İhsan Oktay Anar’a, Hülya Soyşekerci’den Ayşe Kilimci’ye, Mehmet Eroğlu’dan Mehmet Coral’a, Hüseyin Peker’den Yücel ve Zuhal İzmirli’ye, Dinçer Sümer’den Şükran Yücel’e, Refik Durbaş’dan Özkan Mert’e, Veysel Çolak’tan Ünal Ersözlü’ye, Tuğrul Keskin’den Namık Kuyumcu’ya, Didem Madak’tan Asuman Susam’a, Ahmet Önel’den Ahmet Günbaş’a, Bilsen Başaran’dan Mavisel Yener’e, Aydın Şimşek’ten Cem Seyhun Ünbay’a nice yazar ve şair kentlerine duydukları bağlılık ve tutkuyu satırlarına, dizelerine yansıtırken, kentin kültürel belleğine değerli katkılarda bulundular.

Kemal Anadol’dan Yaşar Aksoy’a, Şadan Gökovalı’dan Nejat Yentürk’e, Efdal Sevinçli’den Yaşar Ürük’e, Derya Koptekin’den Orhan Berent’e, Fırat Sunel’den Feray Ünal’a, Oğuz Makal’dan Oğuz Tümbaş’a, Mustafa Aydemir’den Murat Şahin’e, Salim Çetin’den Lütfü Dağtaş’a, Efe Moral’dan Barış İnce’ye çok sayıda yazar, araştırmacı ve gazetecinin emekleri unutulmaz. Romanları, araştırma kitapları, köşe yazıları ve röportajlarıyla İzmir’in tarihsel süreç içinde geçirdiği değişim ve dönüşümü yansıtırken nostalji ile yetinmeyip, gerçekçi yorumlar yaptılar, yapmaya da devam ediyorlar.