Önceki yazımda CHP’nin kültür ve sanata ilişkin tutarlı bir politikası olmadığından yakınmıştım. Bu konuyu biraz daha açmakta ve diğer siyasi partilerin politikalarına da değinmekte yarar var. Artıları ve eksileriyle… Önce, iktidar partisine bakalım. Cumhurbaşkanı ve AKP Başkanı Tayyip Erdoğan’ın çeşitli konuşmalarında kültür-sanat alanlarında istedikleri noktaya gelemediklerinden yakındığı biliniyor. Bu istenen nokta nedir açıklanmıyor. Ama ‘kendi sanatçılarını’, ‘kendi sanat eserlerini’ ortaya koymakta (haşa ‘yaratmak’ sözcüğünü kullanmıyoruz) başarılı olmadıkları gerçeğinin altı çiziliyor galiba…

***

Hafta sonunda Meclis’e gelen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2025 yılı Bütçe Teklifi 53 milyar 202 milyon lira. Geçen yıla oranla yüzde 36.5 bir artış öngörülmüş. Fena gözükmüyor. Bütçenin yaklaşık yarısı (27 milyar 967 milyon) ‘Milli Kültür’ başlığı altında yer alan somut olmayan kültürel mirasın korunması, tanıtma, araştırma ve eğitim (Bu eğitim kısmının ne kadarı dini vakıf ve derneklere aktarılacak orası meçhul); tarihi ve kültürel varlıkların korunması ve yenilenmesi, Türk Arkeoloji ve Kültürel Miras Vakfı desteği ile Çanakkale Savaşları Gelibolu tarihi alanının korunması, yenilenmesi konularına ayrılmış. Yani epey ihale gözüküyor ufukta… Bütçenin “Sanat ve Kültür Ekonomisi” programına 3 milyar 632 milyon, “Yönetim ve Destek” programına 4 milyar 241 milyon, “Turizmin Geliştirilmesi” programına 2 milyar 520 milyon ayrılmış.

***

2025 bütçesinde Bakanlığa ayrılan oranın yüzde 1’in altında kalması, sanata-kültüre önem verdiğini vurgulayan, dünyanın en büyük festivalini (herhalde yıla yayılan süresi göz önüne alınıyor) düzenlemekle övünen bir iktidar partisi için övünülecek bir durum olmasa gerek. Önümüzdeki yıl 20 ile yayılacağı açıklanan “Kültür Yolu Festivali” için söylenmesi gereken birkaç nokta var. Festivalin olumlu yanı, sanat etkinlikleri açısından çok yoksul olan illere uzanmış olması, bu illere Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi gibi sanat kurumlarının yapımlarını taşınması… Olumsuz yanı ise festival bütçesinde önemli bir payın popüler şarkıcılara ayrılması… Örneği kentimiz İzmir’den verelim: Yaz boyunca Açıkhava konserlerinde İzmir seyircisi ile buluşan ‘pop star’lara yüksek ücretler ödeyerek konser yaptırmak gerekli miydi? Aynı yaklaşımı AKP’li ilçe belediyelerinde de görüyoruz.

Tek bir belediyeden örnek verelim: Konser düzenleyerek halkı memnun edeceğini sanan Menemen Belediyesi 2 aya yakın bir süre içinde tam 33 konser düzenlemiş. ‘Çömlek Şenliği’, ‘Kurtuluş Şenliği’, ‘Çilek Şenliği’ gibi gerekçeler altında Ajda Pekkan, İbrahim Tatlıses, Sertab Erener gibi popüler müzisyenlerin konserleri gerçekleştirilmiş. Konser bütçeleri 850 binden başlayıp, 85 milyona uzanıyormuş… Tabi ki AKP rejimi bunları görmezden gelecek, ama Ankara ve İstanbul Büyükşehir belediyeleri ile Beykoz Belediyesi’ne soruşturma açacak!

***

Bakanlığın tiyatro, sinema ve festival desteklerine gelince… Verilen meblağlar son derece yetersiz. Artan maliyetler karşısında film üretiminde ciddi bir düşüş yaşanması kaçınılmaz. Bir de bu desteklerin kime verilip, kime verilmediği sorunu var. Tiyatro destek listelerine bakıyoruz, tiyatroculuk dışı işler yapan bir sürü şirket yararlanmış bu desteklerden. Bu desteği çoktan hak etmiş bazı kuruluşlar ise liste dışı. Sinema alanında da muhalif kimlikleri ile tanınan yönetmenler kara listede. Kimi artık başvurmuyor bile… Film festivallerine verilen desteklerde de ‘yandaş’ kontenjanı dışında kalanlar sembolik rakamlarla yetinmek durumunda kalıyor. Bakanlık böyle değil diyorsa, lütfen bu listeleri kamuoyuna açıklasın. En azından tiyatro ve film yapım destekleri kadar şeffaflık gerekli değil mi?     

Yeniden CHP’nin kültür politikasına dönersek, popüler konserlere yönelik eleştirimiz CHP’li yerel yönetimler için de geçerli. Kamucu bir kültür politikası, halkın beğenisine teslim olmak yerine bu beğeniyi geliştirmeye çalışır. Nicelik yerine niteliği öne çıkarır. Nepotizmden uzak durur; liyakat ilkesinden taviz vermez. Kentin vitrinini oluşturan az sayıda etkinlik yerel yönetimin kültür-sanat alanında uzmanlaşmış şirketi ve danışman kişi/kurumların iş birliği ile düzenlenirken, her yıl belli sayıda bağımsız etkinlik desteklenir. Bu da açık çağrılar yoluyla yapılır; tercihler belirli ölçütlere bağlanır. Ücretsiz sanat etkinliği düzenlemek halkçılık değildir. Bu uygulama sanatın değersizleştirilmesine ve haksız rekabete yol açabilir. Her kesimden izleyicinin sanat etkinliklerine -makul ücretler karşılığında- erişebilir olması kamucu bir kültür politikasının temel ilkeleri arasındadır.