Modern dünyanın vaatleri arasında özgürlük, bireysellik ve özerklik yer alır. Ancak, dijital çağın girdabında, bu vaatlerin giderek silikleştiğini, yerini bir tür gönüllü mahpusluğa bıraktığını görüyoruz. Yukarıda okuduğumuz satırlar, işte tam da bu noktaya parmak basıyor.  Artık gözetlenen değil, gözetlenmekten haz duyan, güvenlik illüzyonuyla sarmalanmış bir toplumla karşı karşıyayız.

Teknolojinin baş döndürücü hızı, beraberinde bir dizi kontrol mekanizmasını da getirdi. İnternet ayak izlerimizden, bankacılık işlemlerimize, hatta sosyal medya paylaşımlarımıza kadar her adımımız kayıt altında.  Şehirler güvenlik kameralarıyla örülü, telefonlarımız dinlenebilir, internet erişimimiz kısıtlanabilir. Tüm bunlar, "güvenlik" ve "toplum düzeni" gibi kutsal gerekçelerle meşrulaştırılıyor.

Peki ya bedeli ne? Bedeli, özgürlüklerimizi, mahremiyetimizi ve en önemlisi eleştirel düşünme yetimizi kaybetmek. Korku, en etkili silahtır ve ne yazık ki, toplumlar,  manipüle edilerek güvenlik adı altında gönüllü olarak özgürlüklerinden feragat ediyorlar. Bir zamanlar tahayyül dahi edemeyeceğimiz bir gözetim ağı, artık sıradanlaştı, hatta arzu edilir hale geldi.

Tehlike,  bu kontrol mekanizmalarının sadece "kötü niyetli" kişileri hedef almaması gerçeğinde yatıyor. Güç,  doğası gereği kontrol etme ve sınırlandırma eğilimindedir. Bugün terörle mücadele adı altında meşrulaştırılan gözetim, yarın siyasi muhalefeti susturmak için kullanılabilir. "Ulusal güvenlik" gibi muğlak ve her derde deva bir kavramın arkasına sığınarak, her türlü muhalif ses kolayca kriminalize edilebilir.

İktidara şartsız biat eden, kayıt altına alınmaktan rahatsızlık duymayan, devleti kutsallaştıran bir toplum,  özgürlüğünü kaybetmeye mahkumdur. Devlet,  vatandaşlarını korumak için vardır; onları kontrol etmek, gözetlemek ve susturmak için değil. 

Unutmamalıyız ki, özgürlüklerimizin bedeli ebedi teyakkuz halinde olmaktır. Gönüllü mahpusluğun rahat kollarına kendimizi bırakırsak, kaybedeceklerimiz sadece özgürlüğümüz olmayacak; aynı zamanda insanlığımızı da yitireceğiz.  Bu yüzden, eleştirel düşünme yetimizi korumalı, iktidarı sorgulamalı ve özgürlüklerimizin sınırlarını korumak için mücadele etmeliyiz. Aksi takdirde, kendi ellerimizle ördüğümüz bu dijital panoptikonda, gönüllü mahkumlar olarak yaşamaya devam edeceğiz.