Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA’da çalışan ilk Türk bilim insanı Dilhan Eryurt’un İzmir doğumlu olduğunu biliyor muydunuz?

Ankara, sene 1992, mevsim sonbahar. Üniversiteden mezun oldum, hocalarımla vedalaşıyorum. Öğrencisi olmasam da tanışmak istediğim bir hoca var.

Bilimsel çalışmaları, birleştirici etkisi, öğrencilerini sahiplenen yapısı, alçak gönüllülüğü öne çıkan bir hoca o…

Üstelik Türkiye’de astrofiziğin öncüsü olmasına rağmen her adımında tevazu var...

Prof.Dr. Dilhan Eryurt bilim camiası için önemli bir isim…

İşte o sıradışı hocanın odasına yaklaştım.

Aralıklı duran kapıdan içeriye çekinerek baktım. Kapıyı tıklattım; şefkat dolu bir ses yükseldi:

- Giriniz…

Kitap, dergi ve irili ufaklı tomarların oluşturduğu sütunlar bütün odayı kaplamıştı. Bir sarmaşığı andıran ve hemen her yerden beliren doküman desteleri içeride ne var ne yok her şeyi sarmıştı. Rengini pek de seçemediğim odanın duvarlarına yorgun argın yaslanmış raflar ve heybetli çalışma masası gezegenlere ve uzaya ait bilgilerle yüklü olmanın ciddiyetini taşıyordu. Bir ressam paletindeki kağıt, dergi ve kitaptan görkemli bir resim yapmıştı. Bu resim, yıllarca gece gündüz çalışmanın, dirsek çürütmenin, fikir işçiliği yapmanın, onlarca bilim insanı, yetiştirmenin türlü türlü tonlarını içeriyordu. Resmin tam merkezinde ise gülümseyen yüzü ile Prof.Dr. Dilhan Eryurt yer alıyordu. O, mağrur görüntüsüyle bir bilim insanından çok “first lady” izlenimi verirdi. Astrofizik dalında üstün başarılar elde etmiş bir bilim insanı olması bir yana giyimi ve kuşamındaki özeniyle de fark yaratmıştı. Bakımlı yüzünü ve daima özenle taranmış saçlarını birbirinden şık tayyörler tamamlardı. Hoş, sevimli fularlar ve zarif çantalar gibi aksesuarlar da bu zerafetin değişmez unsurlarıydı... O, görünümü ve tavırları ile dağınık, salaş bilim insanı algısını adeta ters yüz etmişti.

Dilhan Hanım masasından usulca doğrulup “Buyrun, oturun” dedi bütün nezaketiyle…

Kendimi tanıttım. “Hocam” dedim, “Okul bitti ve size, hoşçakalın demek istedim”

Beni tebrik etti ve ardından koyu bir sohbete daldık.

Bana gelecek planlarımı sordu, o yaşın tüm zıpırlığıyla anlattım kafamdakileri; can kulağıyla dinledi.

“İzmir’e dönmeyi planlıyorum” dedim, gözlerinin içi parladı; “Biliyor musun ben de İzmir’de doğdum” dedi.

Zaman su gibi akıp geçiverdi. Doyumsuz sohbetimiz bitmiş, veda vakti gelip çatmıştı. Tam ayrılırken, Dilhan Hanım masasından kalktı ve kağıt sütunlarının içinden bir kitapçığı çekip bana uzattı.

Kendisinin yazdığı Nukleo-Sentez isimli o makaleyi bugün de kitaplığımın değerli eserleri arasında özenle saklarım.

Prof.Dr. Dilhan Eryurt, 1993 yılında emekli oldu.

Bu çok değerli bilim insanı 2012 yılında Ankara’da hayata gözlerini yumdu.

Peki kimdi Dilhan Eryurt ve bir bilim kadını olarak neleri başardı?

Dilhan, Abidin Bey ve Rana Hanım’ın çocuğu olarak 1926 yılında Bornova’da dünyaya geldi. Sonradan Ege soyadını alan Abidin Bey, 1893 İzmir doğumlu. Abidin Ege ilk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamladı. İstanbul’daki Halkalı Ziraat Mektebi’ni 1913 yılında birincilikle bitirdi ve öğretmenlik yapmaya başladığı sıralarda 1. Dünya Savaşı patlak verdi. Askere çağrılan Abidin Bey, Çanakkale, Irak ve İran cephelerinde görev yaptı. Bu cephelerde savaş boyunca hiç aksatmadan günlük tuttu. (Bu günlükler daha sonra İş Bankası Yayınları’ndan 2011 yılında “Harp Günlükleri” adıyla yayımlandı)

Mütarekenin ardından Bursa Ziraat Mektebi’ndeki görevine döndü ve 1922’de ileride Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne dönüşecek olan İzmir Ziraat Mektebi’ni kurdu. Birçok ders kitabı da yazan Abidin Ege, 1944 yılında parlamentoya girdi ve iki dönem görev yaptı.

Dilhan, babasının görevi nedeniyle bulundukları Ankara’da 6 yaşında okula başladı.

Matematiğe olan yeteneği kısa sürede ortaya çıktı. Sürekli “iftihar belgeleri” ile taçlanan ilk ve orta dereceli okul döneminde Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’in imzalayarak hediye ettiği Nutuk kitabının hayatında anlamlı bir yeri vardı.

Kendisiyle yıllar sonra yapılan bir söyleşide, yurtiçi ve yurtdışındaki onca başarı ödülüne rağmen Hasan Ali Yücel imzalı Nutuk’un , “aldığı en büyük ödül” olduğunu söylerdi. Dilhan Hanım’ın ardından bu kitaba ne oldu, onu da ilerleyen satırlarda anlatırım.

İstanbul Üniversitesi’nde Yüksek Matematik ve Astronomi okudu; ardından Ankara Üniversitesi’nde astronomi üzerine çalışmaya başladı. Orada fahri asistandı. Öyle başladı, çünkü okulda asistanlık kadrosu yoktu. İki yıl gibi bir süre bu işi ücret almadan yaptı.

APOLLO BAŞARI ÖDÜLÜ

Dilhan Eryurt, bilime tutkuyla bağlıdır ve türlü engeller onu yıldırmaz. 1953 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Michigan Üniversitesi’nde yüksek lisans çalışmalarını sürdürür. Yurda döner, Ankara Üniversitesi’nde doçent olduğu bir dönemde 1959 yılında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın bursuyla Kanada’da Deep River Atom Enerjisi Laboratuvarı’nda çalışmaya başlar. O yıllarda Türkiye’de bilgisayar nedir henüz bilinmiyordu. Dilhan Eryurt da orada tanıştığı bu teknolojinin dilini kısa sürede çözdü ve bazı programlar yazarak yıldızların yapı modelleri ile ilgili hesaplama sürelerini en aza indirdi.

ABD’de Goddard Uzay Enstitüsü’nde, Güneş’in tarihi üzerinde çalışmalar yaptı. Bu çalışmalar Güneş hakkında o zamana değin öğretilen birçok şeyin doğru olmadığını ortaya koydu. NASA tarafından 1969 yılında Ay’a ilk iniş projesinde yaptığı katkıları nedeniyle “Apollo Başarı Ödülü’ne” layık görüldü.

1969-1973 yılları arasında NASA’daki çalışmalarının ardından yurda dönen Dilhan Eryurt, bir yandan bilimsel makaleler yazmaya devam ederken bir yandan da astrofiziğin kurumsal gelişiminin temellerini attı, bilim adamları yetiştirdi.

Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış o bilim insanları bugün yeni öğrenciler yetiştiriyor.

Dilhan Eryurt’un eşi Sabahattin Eryurt, bir hukukçuydu, Yargıtay’da da görev almıştı, 1983 yılında milletvekili oldu.

Sabahattin Eryurt, Dilhan Hanım’ın ölümünden bir yıl sonra hayata gözlerini yumdu.

GERİ DÖNÜŞÜMDEN KURTARILDI

Gelelim Hasan Ali Yücel’in imzalayıp da Dilhan Eryurt’a armağan ettiği Nutuk’a…

Dilhan Hanım’ın “aldığım en büyük ödül” dediği kitap, Ankara’daki Yargıtay binasının dışındaki geri dönüşüm çukurunda kitaplara meraklı bir hukukçu tarafından tesadüfen bulundu.

Dilhan Hanım’ın tüm arşivi ölümünün ardından eşi tarafından Yargıtay binasına taşında belki de…

Sabahattin Eryurt da ölünce sahipsiz kalan bu hazine geri dönüşüme terk edildi.

Dr. Cemal Fazıl Karakaş isimli hukukçu o geri dönüşüm yığınından Dilhan Hanım’a ait kurtarabildiği kadar kitap ve belgeyi kurtardı.

Dilhan Hanım’ın en değerli ödülü şimdi o hukukçumuzun koruması altında bulunuyor.

Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.

Onun öncesinde…

Kendisi bu dünyadan ama aklı hep uzak yıldızlarda olan bir kadını anmak ne iyi oldu…

XXXXXXXX

ASKIDA KİTAP AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR

Alsancak’taki Yerdeniz Kitapçısi’na girdim. Kitaplara bakınırken, bir genç elindeki küçük kağıttan okuduğu kitabı sordu:

“Lyotard’ın, Postmodern Durum’u askıda var mı?”

Birkaç dakika geçmeden bir başka genç, askıdan “Bauman’ın Kuşatılmış Toplum’unu” alarak güle oynaya çıktı.

Bu kitabevine gelen gençler 14 aydır hiç çekinmeden askıdan kitap talep edebiliyor.

“Kitabevinde askıda olan kaç kitap var?” sorusunu duyar gibiyim.

Yerdeniz Kitabevi’nde raflarda bulunan tüm kitaplar artık askıda!

Durun size askıda kitap sisteminin nasıl çalıştığını anlatayım.

Öncelikle alkışlar Nuray Önoğlu’na.

Bu kitap dayanışmasının merkezinde Nuray Önoğlu var.

Yerdeniz Kitabevi’ni eşiyle birlikte var eden Nuray Önoğlu bir çevirmen.

Çoğunluğu Nuray Önoğlu’nun okur çevresinden oluşan hayırsever bir grup -ki sayıları artıyor- belli sayıda kitabı Yerdeniz Kitabevi’ne bağışlıyor.

Askıda yerini alan o kitaplar gençler tarafından sahipleniliyor.

Bu süreç bir kitabı sahiplenen gencin mahremiyeti gözetilerek Twitter’dan paylaşılıyor, böylece kitap bağışlayan da dolaylı olarak bilgi sahibi oluyor.

14 ay önce sadece beş kitap askıdayken bugün kitabevindeki tüm kitaplar askıda.

Bir iyilik domino etkisiyle büyüdü; bugün kitap üzerinden güçlü bir dayanışma yaşanıyor.

Bu dayanışmanın merkezi de Yerdeniz Kitabevi.

Emeği geçenleri yürekten kutluyorum.