Allah ülkene akıllı ve mütevazı doktor versin dedirten bir salgın yaşıyoruz. İnternetten veya televizyondan hem meraktan hem mecburiyetten çok fazla bilimsel programı ve tartışmayı takip ediyorum. Yurtiçi, yurtdışı, birçok bilim insanı, doktor kanallara çıkıyor, anlatıyor, konuşuyor. Neden ülkemizde salgınının bir nebze daha iyi kontrol altında alındığını anlamak istiyorsanız bu programlar gerçekten çok yararlı oluyor. Ülkeler arasındaki başarıda açık ve bariz bir şekilde farkın temeli doktor ve bilim insanları. Aslında ne söylediklerine bakmadan sesi kısıp izleseniz dahi oturuştan, tutumdan durumu fark edersiniz. Yurt dışı televizyon veya sosyal medya kanallarını açtığınızda, salgından kırılan ülkelerin doktorları halen can sıkacak kadar sakinler. Bana öyle geliyor diyeceğim ama öyle cümleler kuruyorlar ki gerçekten de insanı rahatsız edecek kadar işlerin gelişimini doğal bulduklarını anlıyorsunuz. Hala hataları hiç yokmuş gibi kesin cümleler kurmaktan kaçınmıyorlar.
Veya bu yazdıklarımdan sonra ülkemizde Covid-19 tartışma programlarını daha dikkatli izleyin. Bu programlara yurt dışından katılan çoğu Türk kökenli bilim adamları ile ülkemizde çalışan doktorların aralarındaki konuşmaları dinlediğinizde de iki fark göreceksiniz. Bilimsel yeterlilik ve vicdan. Bariz bir şekilde ülkemizde çalışan doktorların hem güncel, hem geçmiş bilimsel bilgileri çok iyi. Sıkı bir şekilde günceli takip ediyorlar. Kesin cevaplar vermemek için büyük çaba sarf ediyorlar. Ve çok bilen her bilim insanı gibi doktorlarımızın da ortak nokta dediği şu, “biz bu virüsü hala bilmiyoruz”.
Ve vicdan; bu tartışmaları izlerken gördüm ki bir doktorda olması gereken en önemli özellik bence bu. Bu tartışma programlarından birine ABD’den katılan, maalesef diyeceğim bir Türk kökenli doktorun söyledikleri, doktorluk adına berbattı. Sadece bir noktadan alıntı yapmıyorum, doktorun genel tutumunu özetleyen bir cümle yazacağım. Aynen şunu duydum; “Bu kadar önlem doğru mu? Tamam, bu hastalık seksen yaş üstü kişileri sıklıkla öldürüyor ama bu hastalık olmasaydı istatistiklere göre ertesi sene zaten öleceklerdi”. Devamında da; “bu hastalık gençleri de öldürmüyor zaten neden onların dışarıya çıkmasına engel oluyoruz ki?” dedi. Tartışma programına katılan Türkiye’de çalışan iki doktorun yüzlerinde bir şok yaşadıklarını gördüm. Ve açıkça bilgi olarak ta yanlış olan bu sözlere hızlı bir hakaret ile cevap vermemek için çok sakin ve uzun şekilde bu beyefendiye neden öyle olamayacağını açıkladılar.
Yine televizyon tartışmasına Fransa’dan katılan yine orada çalışan bir Türk kökenli doktor, Fransa’daki tedavi süreçlerini garip bir şekilde savunarak anlatırken, oradaki sağlık sisteminin yok artık diyecek kadar saçmaladığı ortaya kondu. Fransa’daki tedavi sürecinde, doktorlar, önce telefon ile hasta görüşüyor. Eğer telefonda hastanın ağır bir Covid-19 hastası olduğuna ikna olurlarsa, hastaneye çağırıyorlar. Görece durumu iyi ise aile hekimine gönderiyorlar. Açıkça da hastaneden çok evde tedaviyi esas alıyorlar. Ekrandaki doktor diğer Avrupa ülkelerinde de benzer modellerin uygulandığı söyledi. Türkiye’de çalışan doktorlar ise dakikalarca Fransa’daki doktora, “ama, ama, ama” ile başlayan cümleler kurarak böyle bir tedavi sürecinin daha fazla kişiye hastalık bulaşmasına neden olduğunu, o hastanın sonra ağırlaşıp ölebileceğini anlatmaya çalıştılar. Avrupa görmüş Türk doktoru “e öyle tabi” deyip bir nebze geri adım atsa da halen gururlu bir şekilde sadece susup dudak büktü.
Daha önceki benzer programlarda da pek fark yoktu. Yani doktorlarımız haklı olarak, yurt dışındaki doktorlara eleştiri getirdiği anda duyduğunuz her cevapta buram buram “biz zaten en iyisiyiz, tavsiyeye gerek yok” tavrını hissediyorsunuz. Türkiye’deki doktorlarımıza gelirsek; diğer sağlık konularını bilmem ama şu salgın anında dünyanın en iyileri olduğunu ben artık kabul ettim. Aslında olmak zorunda da kalmışlar. Çünkü gerçekten korkmuşlar. Ülkenin diğer sorunlarının da farkındalar. Türkiye’nin şartlarında tüm ülkeye yayılabilecek bir salgının tarihin unutamayacağı bir afete gidebileceğini öngörebilmişler. Yani işi kesinlikle ciddiye alıyorlar. Tedavi süreçlerinde fersah fersah Avrupalı ve ABD’li meslektaşlarının önlerinde olmalarına rağmen halen en ufak bir bilgiyi dahi öğrenme fırsatını geri çevirmiyorlar. Televizyonda dahi olsalar çekinmeden karşındakine soruyorlar, öğrenmeye çalışıyorlar.
Gözlemlerime göre, Avrupa ve ABD’de bu kadar ölüm oranının yüksek olmasının bir nedeni de maalesef oradaki doktorların, bilim insanlarının, kendilerinden başka hiç bir medeniyetten gelen bilginin doğru ve iyi olamayacağına olan kör inancı diyebilirim. Kendi adıma da bu izlediklerim bilimin ego ve kibir kabul etmeyeceğini hatırlatan çok anlamlı birer hatıra oldu.