Kemeraltı’na her inişimde değilse bile çoğunda uğrarım Yavuz Kitabevi’ne. Bunu da Birgül Hanım’ın dükkâna geldiği saatlere denk getiririm. Çünkü onun İstanbul lehçesiyle konuştuğu güzel Türkçesi, anıları ve güleryüzü günümü güzelleştiriyor. Bu kitabevinin bende apayrı bir yeri var. Nedenine gelince…
Basılmış/ yayımlanmış her kitabım bu kitabevinin vitrininde boy gösteriyor hemencecik. Bu, kitaplarımın çok okunuyor olmasından değil de Birgül Hanım ile dostluk farkından…
Meşhur yazar ve şairlerle Yavuz Kitabevi’nin vitrininde buluşmanın tadını tuzunu yaşayan az sayıda İzmirliden biri olduğumu biliyorum. Doğrusu bu ya, vitrine bakarken büyük bir haz alıyorum. Şımarasım geliyor hatta.
İlkeli, çalışkan, güven veren, farklı bir esnaf Birgül Hanım. Doğru bildiğini söyleyen özelliği nedeniyle kendimi ona çok yakın buluyorum. Her şeyden önce çok ciddi bir esnaf…
85 yaşında olmasına karşın onu bir günden bir güne bakımsız/ makyajsız görmedim ben. Her zaman şık, her zaman güzel!
Dükkâna giren her müşteriye hemen sağ taraftaki koltuğundan hoş geldiniz demeyi de asla unutmuyor. ‘Hoş geldiniz’i görev biliyor.
Başka bir özelliği de pazarlığı sevmiyor oluşu…
1913 YILINDA KURULMUŞ
Yavuz Kitabevi, bir İzmir markası! Dile kolay, 110 yıllık bir kitabevi burası. 1913’te Selanik’ten İzmir’e göç eden Fahrettin- Hüsnü kardeşler tarafından geçimlerini sağlamak için kurulmuş. Kemeraltı’nın en eski, en bilinen, yıllara meydan okuyan kitapçısı… Soyadlarının ‘Kitapçı’ oluşuna gelince… Soyadı Kanunu sonrasında Atatürk tarafından veriliyor bu soyadı onlara. Bununla da haklı olarak hep gurur duyuyorlar.
Tibaş İşhanı’nın altındaki dükkanda Birgül Hanım, Kemeraltı’ndaki şubesinde de kardeşi Ali Ragıp Bey bulunuyor. Daha doğrusu, Kemeraltı’ndaki ilk kurulmuş olanı… Tibaş’ın altındaki ise 1985’ten bu yana… Ragıp Bey, yıllar öncesinde Saint Joseph ve Atatürk Lisesi’nde okumuş. Mülkiye mezunu, 80 yaşında bir delikanlı. Maşallahı var, elleri kerpeten gibi. Elinizi sıktı mı canınızı yakıyor.
AMCALARI MİLLETVEKİLİ
Amcaları Hüsnü Bey, Kurtuluş Savaşı sonrasında TBMM’de dört dönem milletvekilliği yapmış. Görev yaptığı günlerde hemşehrisi olan Selanikli Mustafa Kemal ile tanışıyor ve ona kitap getirip götürüyor. Soyadı Kanunu çıktıktan sonra Atatürk bizzat kendilerine, “Sizin soyadınız Kitapçı olsun” diyor. Ne büyük güzellik ve şans ki Atatürk’ün verdiği o ad ile yıllarca sürdürmüşler kitapçılıklarını.
Kemeraltı’nda iki üç yılda bir tabelası değişen dükkanları çok gördüm. Marka olmuş bakkal, kasap, otel, pastane hemen hemen yok gibiyken Yavuz Kitabevi’nin bir asrı geride bırakmış olması herhalde bu konuda bir ilk. İzmir’in gururu dersek sanırım abartmış olmayız bu kitabevini…
İZMİR HANIMEFENDİSİ
Birgül Kitapçı haklı olarak şöyle konuşuyor: “Babamızın ve amcamızın bıraktığı bu ismi en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyoruz. Önemli olan insanın yaptığı işlerde çevreye verdiği fayda ve onu layığıyla yapabilmek. Biz de bunun için çalışıyoruz.
Birgül Hanım, bir İzmir hanımefendisi…
Yıllar önce Göztepe Kız Enstitüsü’nde okumuş. Ardından Namık Kemal Lisesi’nin Gece Lisesi’nde… Üniversite için Ankara DTCF’ye gitmiş, ‘Hungaroloji’ okumuş. Macar Dili ve Edebiyatı… Ne var ki bitirememiş. Hiç evlenmemiş.
Her gün belli saatte dükkana geliyor, belli bir saatte de Güzelyalı’daki evine dönüyor.
Yıllar öncesinde Özel Türkay Koleji’nde okumuşluğum nedeniyle ben de Konak- Fahrettin Altay arasında mekik dokumuştum 1969- 70-71’de. Küçükyalı’da kalıyordum. Özellikle de Küçükyalı - Üçkuyular arasında çok yürüdüğüm oluyordu. Gerek arkadaşlarla buluşmak gerekse de spor yapmak adına… Zaman zaman İzmir’in bilinen simalarını andığımız da oluyor doğal olarak… Veli Lök gibi, Avram Ventura gibi… Ortak dostlarımızı yadettikçe ikimiz de mutlu oluyoruz tabii ki...
Kendisi nasılsa kitabevinde çalışanlar da Birgül Hanım gibi…
AYDA BİR SİNEMA BİLETİ VERİRDİ
1975-76’da Alsancak’ta Dotek Kitabevi’nde çalışmıştım. Ayten Fişek- Boris Hristof çiftinin dükkânında… Boris Bey, Ege Üniversitesi’nde inşaat mühendisliği bölümünde hocaydı. Beyaz Ruslardandı. Oğlu Michael İGD’li olduğundan patronum olan bu aileyle çok içli dışlıydım. Kitabevinin çalışanı değil de oğulları gibi ilgi görüyordum. Ayten Hanım’ın aynı zamanda özel şoförlüğünü de yaptığım oluyordu. İşyerinin hem kasiyeri hem tezgahtarı hem de her şeyinden sorumlu biri durumundaydım. Düşünebiliyor musunuz, bazı öğle yemeklerinde Kordon’un en pahalı restoranında patroniçemle kebap yediğimiz oluyordu.
O günlerde bir sevgilim vardı. Mesaisi bitince uğrardı bana, kahve içerdik. Bunun farkında olan Boris Bey’in ayda bir bana iki sinema bileti uzatıp, “Biz Ayten’le gidecektik, vazgeçtik” ya da “Ayten rahatsız, biz gidemeyeceğiz” deyip biletleri elime tutuşturması ise bende unutulmaz bir Dotek anısı… Her ikisi de patronumdu, öte yandan da annemle babamdılar adeta… Birgül Hanım’a baktıkça hep Ayten Hanım geliyor gözümün önüne.
KİTABEVİNİN ÖNÜNE HEYKELLERİ DİKİLSİN
Yavuz Kitabevi, bir İzmir markası olarak İzmir’in kent tarihi belleğinden hiç çıkmayacak bir kitap - kırtasiye adresi. Kemeraltı’na Konak tarafından girip de hemen sağa saptığınızda Benzinci Kör Hafız ya da Çakmakçı Hafız diye bilinen Mustafa Ayrıközü’nün heykelini görürsünüz. İzmir’in sembol isimlerindendir o. Bir söylenceye göre; vakti zamanında Beyrut’ta tıp fakültesinde okuyorken Milli Mücadele için koşup gelen yurtseverlerdendir. Şahin Bey müfrezesinde savaşmaya başlar, bir çatışmada yüzünden yaralanıp sağ gözünü kaybeder. Sonra da sol gözünü… İşgalci Fransızlara esir düşer. Sonunda vatan kurtulur ama Mustafa’nın gözleri kurtulmaz. Esir değişiminde serbest kalınca Antep’ten İzmir’e gelir ve yerleşir. 60-70 yıl boyunca boynuna bağladığı tablada çakmak benzini ve gazı, tarak, ayna vs. satarak geçimini sağlar. Benzinci Kör Hafız olarak tanınır. 1997’de 95 yaşındayken ölür.
Yavuz Kitabevi, Benzinci Kör Hafız’ın heykelinin üç beş adım ötesinde.
Demem şu ki, İzmir Büyükşehir Belediyesi Fahrettin- Hüsnü Kardeşler ile Birgül- Ali Ragıp Kitapçı kardeşlerin dördünü bir kompozisyon çalışmasında bir araya getirip bu dörtlünün de heykelini dikmeli. Kitabevinin hemen önüne… Çok da yakışır doğrusu…