Fransa, Almanya, İtalya…
Avrupa’nın sanayi, teknoloji, moda ve tasarımda iddialı ülkeleri. Ancak bu ülkelere ilk gidişimde yaşadığım şaşkınlığı unutmuyorum. Her yerde dev sanayi tesisleri görmeyi beklerken uçsuz bucaksız yeşillikleri, geniş ve düzenli ekili arazileri, tarımda geldikleri boyutu gördükçe gözlerime inanmakta zorlanmıştım. Teknoloji ile donatılmış mekanizasyon ayrıca dikkat çekiyordu. Tarlalar, bağlar cetvelle çizilmiş gibi muntazamdı. Yerel mimariyle inşa edilmiş çoğu en az asırlık görüntü veren evler, geniş arazilerin köşesindeydi. Çoğu alan, tarım ülkesi olarak bilinen Türkiye’den daha yeşil ve neredeyse her metrekare ekili Avrupa şehirlerinde. Köylerde, kasabalarda yaşamak ülkemizin aksine buralarda bir şans. Okul, market, sağlık ocağı, kültür merkezi, kafeterya, restoranlar bir arada düşünülmüş, çiftlik evlerinin içi şehirdekiler kadar konforlu.

ÜST KURUL OLUŞMALI


Amerika’nın tarımsal kalkınmaya nasıl bir vizyonla yaklaştığına dair bir makale okuyorum: ‘ABD’de her eyalet kırsal kalkınma alanlarını belirleyerek bölge projeleri oluşturmak zorunda. Öncelikle bir üst kurul oluşturuluyor. İstekli, bölgeyi iyi tanıyan bir ‘takım’ kuruluyor. Takımda, yöre halkından temsilciler ve devletin görevlendirdiği uzmanlar bulunuyor. Büyük toprak sahipleri de bu kurulda yer alıyor. Bölgenin tüm kaynaklarının bir envanteri çıkarılarak, o bölgenin nasıl kalkınacağına dair stratejiler oluşturuyoruz. Bu kapsamda devlet teşvikleri bölge bazlı sağlanıyor. Sigortacılık ve bankacılık teşvikleri sunuluyor. Anavatanını terk etmeyen (göç etmeyen) kesime özel destekler sağlanıyor.’
Türkiye, 1950’lerden sonra kırsalı sadece yetersiz tarım politikalarıyla destekleme yanlışına düştü. Kırsal alandan kente göç tehlikesi öngörülmedi, şehirleşme topluma başarı olarak sunuldu. 1945’te uygulanan “Çiftçiyi Topraklandırma Yasası” ihmal edildi. Köy Enstitüleri ile başlayan hamlenin önü de siyasi hesaplarla kesildi. Bölge bazlı kırsal kalkınma politikalarını geliştirmemek, büyük yanlışlarından biri oldu Türkiye’nin.
Şunu da vurgulayalım; güneydoğu ve terör sorunlarının kronikleşmesinde nedenlerden biri yanlış kırsal kalkınma politikalarıdır. Ve daha geç olmadan hükumet nezdinde tarımsal üretim ile köyleri, kasabaları kalkındırmak birarada düşünülmeli. Gerçekçi politikalar üretilmeli.

YEREL YÖNETİM FARKI


Kırsal kalkınma, sadece Tarım Bakanlığı’nın uhdesinden çıkarılarak belki ABD örneği ya da farklı formüllerle oluşturulacak üst kurullara devredilmeli. Mutlaka bu kurulların içerisinde yerel yönetimler de olmalı. Çünkü İzmir, son yıllarda gerçekleştirdiği ataklarla belediyelerin bu açıdan ne yapabileceğinin yaşayan örneği. Üreticiler, kooperatifler hatta tüketicileri ayrı destekliyor Büyükşehir Belediyesi. Bir gün küçükbaş hayvanların dağıtıldığına tanık oluyorsunuz, ertesi sabah bal üreticilerinin desteklendiğine. Zeytin fidesi almak için, harıl harıl üretici kartı çıkartan binlerce kişi var. İlköğretim öğrencilerine dağıtılan sütler sonraları bu kentten örnek alınarak Türkiye genelinde uygulandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi üreticinin elindeki ürünü değerlendirmek için sanayi tesisleri dahi kurdu, kuruyor. Etkilerini şimdiden hissetmek mümkün. Dağ tepe dolaştığınızda görüyorsunuz üreticinin yüzü gülüyor buralarda.
Türkiye milyar TL’lik desteklere rağmen tarım ve kalkınma politikalarını bir arada sürdüremiyor.
Kırsal kalkınmada Amerika’yı yeniden mi keşfederiz bilemeyiz ama Türkiye, şimdilik İzmir modelini fark etse yeter.