“gün olur, başıma kadar mavi; gün olur başıma kadar güneş; gün olur, deli gibi…”
Türk şiirini değiştirenlerin başında gelir Orhan Veli Kanık.
Bütün eleştirmenler bu konuda birleşmiştir.
Cemal Süreya ifadesiyle; ”Şiire kasket giydiren, sivilleştirendir.”
Ataol Behramoğlu da Orhan Veli için şunları yazmıştır;
“Yahya Kemal’in ‘bir dilin yalnız kendine özgü, süssüz, tabii, samimi, yalın ifade özellikleri vardır’ ifadesi, sanki Orhan Veli’nin şiirleri için söylenmiş gibidir. Simgeden, metafordan, süsten, yapmacıktan, böylesine uzak, konuşma dilinden yola çıkarak onu yeniden üretebilen, aynı zamanda hem halksal hem modern olabilen bu gösterişsiz ve büyük şairden günümüzün genç şairleri çok şey öğrenebilir.”
xxxx
69 yıl önce Budapeşte Radyosu’na konuk olan "Dünya Şairimiz"
Nâzım Hikmet,
6 şiirini okur peş peşe Kanık’ın.
Ardından da ekler;
“Bavulumda kitaplarını taşırım.
Ne güzel Türkçesi.
Doyum olmuyor ki.
Orhan Veli bizim en güzel şairlerimizden biri.
Çok genç öldü, yazık oldu. Ama o ölümsüz!”
Orhan Veli ki,
Nâzım’ın Bursa Zindanı’nda açlık grevine başladığında
(8 Nisan 1950’de)
ona destek için Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile açlık grevine de gidendir.
(Orhan Veli, ”Garip” akımının da öncüsüdür; Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile.
Üç şairimiz daha yirmili yaşlarda sarsmıştır eskiyi, şiire yeni bir anlayış getirmiştir.)
xxxx
"Kadim Dostu"
Melih Cevdet bakın onu nasıl anlatır “Akan Zaman Duran Zaman”da;
“Şiir, edebiyat yüzünden arkadaş olduk, adeta bütünleştik.
Dersten kaçıp bahçede bir köşeye gizlenerek, tenha parklarda ağır ağır dolaşarak yahut evde, elimizde kitaplar, kağıtlarla geçirdiğimiz o saki saatleri, hep şiir, edebiyat konuşmaları ile geçen o iyi saatleri andıkça Orhan’ın oyunu, eğlencesi, saadeti hep şiirdi, edebiyattı diye düşünürüm.
Yazları Beykoz’a giderdi. Dönüşünde arkadaşları ile oynadıkları piyeslerden bahsederdi.
Başka bir hevesi, merakı yoktu.”
xxxx
Edebiyat tarihinin en meşhur fotoğrafı da Orhan Veli Kanık, Şinasi Baray, Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday’ın çektirdikleri fotoğraftır. "Fotoğrafın en önemli özelliği, Türk şiirine bambaşka bir yorum getirerek devrimsel bir harekete imza atan Orhan Veli, Oktay Rıfat ve Melih Cevdet’in aynı karede bulundukları tek fotoğraf olmasıdır. 'Garip' akımına atfen kullanılan ve akımla bir anlamda özdeşleşmiştir."
Melih Cevdet'ten hemen "Fotoğraf" şiiri;
"Dört kişi parkta çektirmişiz;
Ben, Oktay, Orhan bir de Şinasi.
Anlaşılan sonbahar;
Kimimiz paltolu, kimimiz ceketli;
Yapraksız arkamızdaki ağaçlar.
Henüz babası ölmemiş Oktay’ın,
Ben bıyıksızım,
Orhan Süleyman Efendi’yi tanımamış.
Lâkin ben hiç böyle mahzun olmadım.
Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
Halbuki hayattayız hepimiz…"
xxxx
Orhan Veli’nin şiirlerinde gençliğin, aşkın, sevdanın, hayatın elbette izi vardır. Tabii biraz da rakının…
“Macar Lokantası’nda bütün müşterilere Oktay Rifat’a selâm söyletirmiş. Montör Sabri ile geceleri sokakta sarhoş konuşur. Deli eder onu bu dünya,
bu gece, bu yıldızlar,
bu koku, bu tepeden tırnağa çiçek açmış ağaç. Şiir yazıp eskiler alır. Eskiler verip musikiler alır, rakı şişesinde balık olmak ister.
Şiirinin en yüksek alkollü dizesidir bu.
Ama arkadaşı Melih Cevdet bu isteğinin hiç de gerçek bir içicilik özleminden kaynaklanmadığını söyler: Onun ‘bir de rakı şişesinde balık olsam’ dizesi rakıyı anlatmaz.
Ahmet Haşim’in
‘Göllerde bu dem bir kamış olsam’ dizesine naziredir.”
(M.Zaman Saçlıoğlu-Rakı Ansiklopedisi Sayfa:291)
xxxx
Çok genç veda etti bu dünyaya(73 yıl önce bugün) Orhan Veli.
Şiirin ustaları “ömrü olsaydı kim bilir neler yazacaktı, şiiri ne kadar zenginleştirecekti” tespitinde tereddütsüz birleşmiştir.
Bir ara
“İstanbul’da Boğaziçi’ndeyim,
Bir fakir Orhan Veli’yim,
Veli’nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde Urumelihisarı’na oturmuşum” demişti “İstanbul Türküsü”nde. Sonsuz uykusunu da o Hisar’daki Aşiyan Mezarlığı’nda sürdürüyor. şimdi.
Orhan Veli Kanık,
"anıldıkça ömrü uzayan" şairimizdir.
Ben de çok sevdiğim “Anlatamıyorum” şiiriyle anıyorum
“Bir Garip Orhan Veli’yi;
“Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda,
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güze,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu,
Bu derde düşmeden önce,
Bir yer var; biliyorum,
Her şeyi söylemek mümkü,
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum,
Anlatamıyorum…”