Yaz hiç bitmeyecekmiş gibi hissettiğimiz günler sonunda geride kaldı…
Ekim ayının son günlerinde sonbahar “işte buradayım” derken, kış da hemen arkasından bize elini sallamaya başladı.
“Bana biraz müsaade” diyen güneşin bulutların ardına saklanmasıyla birlikte hafif bir ürperti yaşadık. Şimdi kışlıkları çıkartma, pencereler kapalı yatma, pikeden yorgana geçme, hırka ve ceket giymeye başlama zamanı.
Tabii bu aralar iyi beslenmeye de dikkat etmeli. Malum, sonbahar ve kış zaten hep hastalık mevsimidir ama bu sene bir de Covid-19 belası var başımızda! Hasta olmamak lazım.
Bizler için sonbahar ve kışın gelişi böyle işte…
Peki ya, sokaktaki sahipsiz hayvanlar için durum nasıl?
***
7/24 ya betona ya da bulabildikleri az miktardaki toprağa bastıkları patileri yavaş yavaş üşümeye başlayacak…
Yaza göre çok daha iyi beslenmeleri, protein vitamin alabilmeleri lazım; çünkü hayatta kalmaları tam olarak buna bağlı! Vücut ısılarını yüksek tutabilmeleri, enerji toplamaları ve bağışıklıklarını güçlendirip sokaklarda kol gezen hastalıklara karşı dirençli olabilmelerinin başka yolu yok.
Sokakta yıllarını geçiren canlar biraz daha tecrübeli. Her mevsime özel sote yerleri, yemek veren tanıdık esnafları, su bulabilecekleri noktaları ezbere biliyorlar. Yine de zor geçiyor kurak yazlar ve soğuk kışlar. Karınlarını doyurup, hayatta kaldıkları her gün yeni bir zafer sayılıyor onlar için…
Bir de tecrübesiz olanlar var. Yazın bitimiyle kendini sokakta bulanlar. Mamaları önlerine verilirken, yumuşacık koltuklarda ve yataklarda yatarken, aniden terk edilenler…
Kimi şehir merkezlerine, kimi giderek ıssızlaşan yazlık yerlere bırakılıyorlar… Gönüllüler ancak yetişebildiklerine sahip çıkabiliyor.
Şanssız olanlar ormanlık alanlara atılıyor. Burada ne yer, ne içerler diye düşünülmüyor.
Daha da bahtsız olanlar barınakta buluyor kendilerini. Bir gün birileri gelip onları sahiplenecek de, parmaklıklar ardından kurtulacaklar… Hani bizim için piyangoyu kazanma ihtimali neyse, onlar için de barınaktan ömürlük bir yuvaya gitme ihtimali neredeyse o işte.
***
Eğer siz de “keşke bir kedim, köpeğim olsa” diyorsanız; hazan mevsimi sahiplenmek için en doğru zaman.
Sokakta çaresizce nasıl yolunu bulacağını düşünen, barınakta umutsuzca özgürlüğü bekleyen ya da ormanda kaderine terk edilmiş bir canın piyangosu belki de siz olursunuz.
O zaman hem sizin için hem de sahiplendiğiniz can için hazan mevsimi hüzün mevsimi olmaktan çıkar, bayram olur.
***
Çeşmeli hayvanseverler haydi besleme grubuna!
HAYTAP İzmir Temsilcisi Esin Önder geçtiğimiz gün sosyal medyadan bir paylaşım yapmış; ben de onun paylaşımını bu sayfadan duyurup daha çok insana ulaşmasına aracı olayım istedim.
Önümüz kış. Biliyorsunuz, diğer tüm yazlık ilçelerde olduğu gibi Çeşme’de de sokak hayvanlarının besleme, kısırlaştırma ve bakımları için gönüllü çalışacak hayvanseverlere ihtiyaç var.
Son besleme etkinliğinden fotoğraflar paylaşarak herkese “Besleme ve Kısırlaştırma Grubu’na bekliyoruz” çağrısı yapan Esin hanımın mesajı şöyle devam ediyor:
“Besleme grubu bugün Derya Uçkun ve Özge Susur ile devam etti. 10 kilo tavuk-25 ekmek, Migros’tan alınan yoğurt ve sütler papara oldu. Grubumuza katılmak isteyenleri bekliyoruz. Amacımız sadece besleme değil tabii; kısırlaştırma için de çabalarımız var.
Bugün günlerdir yakalanmayan, kısır olmayan can için Belediye Veteriner ekibi ile buluşup, uyuşturucusuz yakaladık. İşbirliği olursa canlar refaha erer.”
***
Kedinizi Veteriner Hekimine Götürün
Kediler dokuz canlıdır, derler. Hepimiz bu sözü biliriz. Gerçekten de hayatta kalma içgüdüsü son derece gelişmiş, mucizevi kurtuluşlara imzasını atabilen hayvanlardır kediler.
Ama bazen kedilerin doğuştan turp gibi sağlıklı olduklarına olan sarsılmaz inancımız, bizi az buçuk ihmalkâr hayvan sahipleri yapabiliyor.
Yapılan araştırmalara göre kedi sahipleri köpek sahiplerine oranla can dostlarını veterinere daha az sıklıkla götürüyor. Düzenli kontrole götürülmeyen kedilerde hastalık durumunda erken teşhis ve tedavi aksayabiliyor. Çünkü kediler doğaları gereği semptomları ve acı çektiklerini ancak hastalıkları kritik noktaya ulaştığında gösteriyorlar.
***
Bu bilgilerden yola çıkan mama markası Royal Canin, kedi sahiplerinin farkındalığını artırabilmek ve kedilerin daha sık sağlık kontrollerinden geçirilmelerini teşvik edebilmek amacıyla 15 Ekim-15 Kasım tarihleri arasında “Kedinizi Veteriner Hekimine Götürün” kampanyasını başlattı.
‘Hayvanlar için daha iyi bir dünya’ misyonu kapsamında çalışmalarını sürdüren Royal Canin’in bu kampanyasına İstanbul Veteriner Hekimler Odası (İVHO), Kedici Veteriner Hekimler Derneği (KEDVET), Klinisyen Veteriner Hekimler Derneği (KLİVET) ve Küçük Hayvan Veteriner Hekimleri Derneği (KHVHD) de destek veriyor.
Kampanya kapsamında www.kedimklinikte.com adlı bir de site hazırlanmış. Burada kedi sahiplerinin ihtiyaç duyabileceği birçok önemli bilgi, sağlık tavsiyesi ve bakım önerisi var.
Sahipsiz hayvanları da unutmayan Royal Canin, #kedimklinikte etiketiyle sosyal medyada yapılacak her paylaşım karşılığında 1 kiloluk mama bağışını bakımevlerine ulaştırma taahhüdünde de bulunmuş.
E, daha ne olsun?
Eğer siz de kedi sahibiyseniz veya sahiplenmeyi düşünüyorsanız, hem siteyi ziyaret edip faydalı bilgiler edinmenizi hem de sosyal medyadan kampanyaya destek verip sahipsiz hayvanlar için küçük bir iyilik yapmanızı öneririm.
***
Nesli tükenen güzellik
Geçtiğimiz Cuma günü Dünya Kar Leoparı Günü’ymüş. Ben bunu biraz geç öğrendim ama “geç olsun güç olmasın” diyerek, bir hafta gecikmeli de olsa bu olağanüstü hayvanların varlığını kutlamak istedim.
Kar leoparları esrarengiz yaratıklar. Nefes kesici güzellikleri bir yana, gerçek anlamda karda yürüyüp ayak izini belli etmeyen, belgeselcilerin tüm çabalarına rağmen milyonda bir kendini kameralara gösteren ihtişamlı bir büyük kedi.
Öyle sessiz bir hayvan ki avları asla yaklaştıklarını fark edemiyor. Kar leoparları aslında bulundukları ekosistemlerin dengesini sağlamakta çok kritik bir rol oynuyor ancak maalesef bugün tüm dünyada tahmini olarak 4 bin kadar kar leoparı kalmış durumda.
Doğanın en büyüleyici canlılarından biri olan kar leoparlarının korunmaları için çaba gösteren tüm kurumlara ve çevrecilere selam olsun.
***
Sosyal medyadan inciler
Doğa tam bir tasarım üstadı değil mi sizce de?
Normal, kendi halinde bir yapıya doğa sihirli bir dokunuşta bulunuyor ve ortaya tam bir görsel şölen çıkıyor. Begonviller adeta taş eve “Kanka merak etme, makyaj işi bende” demiş gibi.
Doğaya izin verdiğimizde ve doğanın bize sunduklarının kıymetini bildiğimizde, çevremizdeki her şey nasıl da güzelleşiyor, iyileşiyor…
***
Kimi takip etsek
Instagram’ın belki de en farklı hesaplarından biri Sarper Duman adlı hayvansevere ait.
Duman aslında bir müzisyen, piyanist. Piyano dersleri vererek geçimini kazanan ve kazancıyla kedileri tedavi ettirmeye çalışan bu koca yürekli adamın Instagram hesabı harika videolarla dolu.
Çoğu kedisi engelli olan Sarper Duman, kedilerine piyano çalarak onları sakinleştiriyor. Duman’ın ünü sınırları da aşmış durumda ve şu an için 1.1 milyon takipçisi var.
Sarper Duman’ın sokak kedilerinin bakım, besleme ve tedavileri için yaptığı çalışmalara birçok hayvansever de destek veriyor. Hem güzel piyano parçaları dinlemek hem de kedilerin müziğe olan inanılmaz aşkına tanıklık etmek isterseniz, Instagram ve Twitter’da SarperDuman adıyla takip edebilirsiniz.