“Rüküş” sözcüğünün bizde yerleşmiş olan anlamı kısa ve yalnızca kadınlarla ilgilidir.
Nitekim (kapatılan) Türk Dil Kurumu’nun son yayımladığı “Türkçe Sözlük”te şöyle tanımlanmış: “Gülünç bir biçimde giyinip süslenen (kadın)”.
Ama bu yazıda “rüküşleme”nin anlam alanı daha geniştir. Türkçe sözcük olarak onu ilk kez Robert Escarpit’nin “Mizah” (L’Humour) adlı kitabını çevirirken Fr. “grotesque” karşılığında üretip kullanmıştım (İmge Yayınları).
Ayrıca aynı kavram daha önce dilimize Türkçe söylenişiyle “grotesk tiyatro” adıyla geçer.
Sözcüğün kökeni İtalyanca “grotesca”dır, yani ilkel mağara resimlemesini çağrıştıran biçimler anlamında... Giderek karikatüre özgü gariplikleri andıran (sanatsal ya da sıradan) her türlü görüntü, gösteri, giyim kuşam, süsleme, vb. alanlarında kullanılmıştır. Aynı etkiyi yapabilecek çarpıcı ses tonlarını da ekleyelim.
Bütün bunlar, gerçek yaşamda kaba saba, beğenisiz, görgüsüz, düzeysiz, anlamsız, gülünç, vb. gibi olumsuz yananlamlar içerir.
Rüküşleme, Ortaçağın Batı toplumlarında bir tür halk tiyatrosu ya da daha doğrusu sokak gösterisi olarak da kullanılmıştır. Giderek yontudan resim sanatına, güldürü niteliğindeki tiyatro oyunlarına, öykü ve romanlara, vb. girmiştir.
Burada değineceğim rüküşleme, anlaktan çok duyulara (özellikle kulağa ve göze) seslenen kişilerin dışavurumcu tutumlarıyla sınırlıdır.
Onların temel amacı kitleleri bilgilendirmek değil, etkilemek ve kendi çıkarları yönünde koşullandırmaktır. Çünkü bu kitlesel etkinlik, bir iletişim değil, etkileşimdir.
Örneğin Adolf Hitler’in, daha önce benzeri görülmemiş bağırmalı çağırmaları sert seslenişlerinin, üniformalarının, devinimlerinin, vb. tam olarak ne anlama geldiğini çözemeyen geniş kitleleri büyülemiştir. Çünkü o kitleler, karşılarında kendi beklentilerine yanıt verebilecek bir kahraman buluyordu: Yalnızca bu haykırmalarıyla bile dünyayı dize getirebilecek güçte korkutucu bir kahraman! Kitleler bu söylevlerin içeriğini kavramak, kendilerince yorumlamak ve bundan bir sonuç çıkarmak zorunda değillerdi ayrıca. Çünkü “bu işi”, bir tür çeviri yaparcasına, onların anlayacağı dille kendilerine iletme görevini üstlenmiş Hitler “yandaşları” vardı. Onların anlatımları, rahatlatıcı bir ilaç prospektüsü etkisi yapıyordu. Çünkü büyük bir duyarlılıkla, inceden inceye ölçülüp biçilmiş, kolay anımsanabilir, tam etkili birer Nazi savsözleriydi bunlar. Hitler onları ille de söylemiş olmasa bile!
Yeter ki geniş halk kitleleri Führer’in konuşma yapacağı uçsuz bucaksız alanları doldurup onu, “Hail Hitler!” çığlıklarıyla selamlasın! Bu tür görkemli mitinglerin kendisi de başlı başına etkileyici bir propagandaydı.
Büyüklük, nicelik, alımlılık, görkem, varsıllık, şatafat, kibir, vb. güç gösterisi oluşturan birer rüküşleme örneğidir. Buyurgan sarayları, çarpıcı süsleme ve dekor anlayışları, kullandıkları araçlar, giyimleri, yemeleri, içmeleri, hizmetlilerindeki kitlesel kalabalıklar, vb. konfor gereksinmesinden çok, birer büyüklük, güçlülük, “itibar” göstergesi olarak kullanılır.
Düşünün bir kez: Ata bile binemeyen, herkesin de bunu bildiğini bilen birsinin, toplum karşısına en şıkından, en renklisinden, en parlağından bir jet pilotu kostümüyle çıkması bir rüküşlemeden başka ne anlam taşıyabilir ki! Bu gösteriyi olsa olsa tiyatro oyuncuları üstlenir. Daha çok da “grotesk” türü tiyatro sahnesinde…
Bütün bunlar olağan yapıdaki insanların sunabileceği değerler (!) değildir. Alçakgönüllülük, dürüstlük, bilgelik gibi erdemlerse zayıflık ve yetersizlik(!) belirtisi olarak gösterilir. Buyurganlar öncelikle onları alay konusu yaparak küçümser ve bir sürü olarak koşullandırdığı geniş kitleleri buna inandırır; erdemli insanların yandaşlarını da karamsarlığa iter, umutlarını kırar, bütün bir topluma, olumsuz ve karşı konulmaz bir gerçeklik dayatır.
Bu söylediklerimin çoğu birer kitap ya da tarih bilgisi olmaktan çok, görüp duyduğum, yaşananlardan edindiğim izlenimlerdir. Sürç-ü lisan ettimse affola.