'Masalın İçinde' serisi ile Anadolu'nun binlerce yıllık gelenek, sanatını, inanış ve yaşama biçimlerini tuvallere yansıtan ressam Hasan Rastgeldi, “Can bulduğum topraklara borcumu ödemeye çalışıyorum” dedi
Hasan Rastgeldi, çağdaş Türk resminin en verimli sanatçılarından biri... Şu sıralar üzerinde çalıştığı yeni koleksiyonunda Anadolu insanının kadim köklerini, biriktirdiği değerleri, yaşama kültürünü, inanç ve alışkanlıklarını işleyen sanatçı, 2020 yılında yitirdiğimiz, Türk medyasının duayen kalemlerinden Bekir Coşkun ile ortak bir proje yürütmüştü. Urfalı iki kuzen Hasan Rastgeldi'nin fırçası ile Bekir Coşkun'un kalemini buluşturan 'Yazının Rengi'sergisi, sanat ile siyaset gibi iki farklı alanın aslında yaşamın içinde her an nasıl yan yana yürüdüğünü ve birbirinden nasıl beslendiğini gözler önüne sermişti. Çalışmalarını Küçükyalı sahilindeki atölyesinde sürdüren sanatçı; 'Masalın İçinde' adını verdiği ve Adnan Saygun Kültür Merkezi'nde görücüye çıkan yeni koleksiyonu için şunları söylemişti:
BÜYÜLÜ BİR SAHNE
“İnsanlık tarihi sürekli genişleyen bir anlatıdır. Önce dilden dile yayılan ve sonra başka şekillerde kayda geçirilen hikayelerden oluşur. Mitolojinin görkemli tanrılarının yanında, yürüyüp yürüyüp de bir arpa boyu yol gidemeyen yolcular da bu anlatıda kendine yer bulur. Masallar, insana ve hayata dair herşeyin binbir kılıkta karşımıza çıktığı büyülü bir sahneye benzer. Bu sahne, her anlatıcının dilinde yeniden kurulur, roller baştan dağıtılır ve hikaye sürüp gider. Ben de resimlerimde kurduğum sahnelerle, binlerce yıl geçmişi olan bu masalları yorumluyorum. Tufandan kaçan Nuh’a, mağara duvarındaki heyecanlı avcıya, Göbeklitepe’nin gizemli sembollerine, Çatalhöyük tanrıçaları ile Truvalı Helen’e, Kral Midas’a, Kapadokya’nın saklı kahramanlarına sesleniyorum.”
Modern Türk resminin usta ismiyle sanata ilgili okurlarımız için söyleştik.
'YETENEK VARSA ESİN DE VAR'
- Son resim serinize Masalın İçinde adını verdiniz. 'Anadolu kültürü ve mirasının resimli tarihi' olarak değerlendirdiğiniz bu serinizi bize tanıtır mısınız?
- Evet Anadolu'nun has evladı olarak bu topraklara borcumu ödeme çabası olarak değerlendirebiliriz Masalın İçinde serisini. Ondan aldıklarımı geri vermek belki de. Öz kültürümüzün insanlığın evrensel mirasına kattığı hasletleri yansıtma çabası.
- Bu eserlerin esinini ve bu koleksiyonunuzla neleri amaçladığınızı anlatır mısınız?
- Eğer bir coğrafyanının kültürüne, yaşayışına ve yazgısına bizzat tanıklık etmişseniz ve elbette içinizde bu etkilenimleri, tanıklıkları sanatsal bir ifadeye dökecek yeteneğe de sahipseniz bol bol esine de sahipsiniz demektir.
- Zaten Anadolu bu noktada eşsiz bir esin kaynağı!..
- Hiç kuşkusuz. Bu seride tamamen kendi evrensel değerlerimizin ifadesini bulma çabası olarak tanımlayabilirim bu son çalışmaları. İleride bir sergi olarak görücüye çıkacak koleksiyonuma "Masalın İçinde" adını verdim.
- Anadolu hafızasının belleğini zaten masallar örmemiş midir? Bu yüzden sanatçının masalları esin olarak seçmesi çok etkileyici...
- Bu kaçınılmaz bir şey. Sanatçı, içinde yaşadığı toplumun ve kültürün bir ürünü değil midir zaten. Ve kuşkusuz insanlık tarihi, sürekli genişleyen bir anlatı değil midir? Dilden dile yayılan, sonra farklı biçim ve yöntemlerle kayda geçirilen hikayelerden oluşur bu zengin miras.
- Neler var bu esinin içinde masallara dair?
- Mitolojinin görkemli tanrılarının yanında yürüyüp yürüyüp de bir arpa boyu mesafe kat edemeyen yolcular da bu anlatıda kendine yer bulur. Masallar gibi insana dair her şey, bin bir kılıkta karşımıza çıktığı büyülü bir sahneye benzer bu anlatı evreni... Bir vardır, bir yoktur. Oyuncular değişse de macera devam eder.
ÇOK RENKLİLİK TANIMI
- Resminiz masallara nasıl aksediyor?
- Öncelikle resimlerimde kurduğum sahneler yoluyla, insanlığın kadim dönemlerine dayanan bu masalları kendimce yorumluyorum.
- Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nde Hamza İnanç, Turan Erol, Adnan Turani, Nevide Gökaydın ve Burhan Vural gibi çok önemli sanatçıların elinde yetiştiniz. Sizi en çok hangisi etkiledi?
- Tartışmasız Turan Erol. Bu yıl içinde onu da kaybettik biliyorsunuz. Onun bir sözü özellikle beni çok etkilemişti. "Bir resimde çok renklilik, çok renk kullanarak elde edilmez. Resimde renklilik bir ya da iki rengin kendi tonlarını bir tuvalde buluşturarak sağlanır" derdi. Onun bu sözü benim resmimde en büyük ilkelerden biri olmuştur.
- Siz aslında resim öğretmenliği eğitimi aldınız. Ama zamanla sanatçılık ve öğreticilik kesin çizgilerle ayrılıyor sanırım.
- Evet hayat şartları ve yeteneğiniz sizin yolunuzu çiziyor yolunuzu. hamza İnanç hocamız bize bu yol ayrımını sık sık tekrarlardı ki yolumuzu kendimiz çizebilelim. “Gazi Eğitim Resim Bölümü üç tip mezun verir. Bazılarından çok iyi öğretmen olur. Kimilerinden çok iyi sanatçılar çıkar...” Ki bugün şöyle bir araştırın bizim okuldan çok önemli resim ve heykel sanatçıları yetiştiğini görürsünüz. Ve ardından üçüncü tip mezunları şöyle tarif ederdi: “İyi öğretmen olamayan ya da sanatında ilerleyemeyenlerin dışında bir üçüncü tip mezunlar vardır ki onlardan da çok iyi poker oyuncuları çıkar!”
Biz o yıllarda yatılı okurduk. Yatakhanelerimiz atölyelerle iç içe idi. Resimle ilgilenmeyen bu arkadaşlarımız uzun kış gecelerinde yatakhanelerde poker grupları kurar ve kendi meziyetlerini geliştirirlerdi.
- Sanırım uzunca bir öğretmenlik kariyeriniz oldu, değil mi?
- Evet, 1970 yılında Siirt'te bir ortaokulda başladı öğreticilik maceram. Sonra Urfa'da sürdü öğretmenlik. 1982'den 1997'ye kadar da Buca Eğitim Fakültesi'nde üniversite öğrencilerine resim dersi verdim. Hâlâ da kendi atölyemde, resim sanatına gönül vermiş öğrencilerime dersler vermeye devam ediyorum.
- Uzun öğreticilik yılları içinde sizin öğrencileriniz arasından şöhret olan, başarıya ulaşan isimler de vardır muhakkak...
- Olmaz olur mu!.. Mesela Orhan Umut. Atölyesini İstanbul'da kurdu ve gerçekten üretken bir isim. mükemmel tekniğe sahip, resimlerinde kendine özgü bir dünya yaratabilmiş, çok takdir ettiğim bir isim.
'AKIMLARA HAPSOLMUYOR'
- Resim sanatı deyince sanat akımlarından da söz etmek gerekiyor. Hasan Rastgeldi kendisini bu akımlardan hangisine yakın buluyor?
- Çağdaş resim öyle bir noktaya geldi ki bir ismi, bir akım içine hapsedemiyorsunuz. Sanat da sanatçı da daha özgür artık. Hem kullanılan malzemeler açısından özgürleştiler hem de kullanılan sanat dili yönünden.
- Tam burada siz resim anlayışınızdaki özgürlüğü anlatırsanız belki biz de bu özgürleşmeyi daha iyi kavrayabiliriz...
- Tabii ki. Ben resimlerinde kumaştan tutun, birçok kolaj malzemesini gönlümce kullanabiliyorum. Bu müthiş bir özgürlük. Modern resim öncesinde böyle malzemeleri kullanmak kimsenin aklına gelmez, gelse de kullanmaya cesaret edemezdi.
- Resim, edebiyat ya da sinema gibi değil. Tek bir tablo mesajını geniş kitlelere nasıl ulaştırır?
- Bu sorunuza çok güzel ve popüler bir örnek vereyim. Leonardo da Vinci, Rönesans'ın en önemli sanatçılarının başında gelir. Sanatla ilgilenenler bilir ki Leonardo öyle çok sayıda eser üretmemiştir. Ama onun küçük boyutlu bir Mona Lisa'sı yüzyıllardır dünyanın her bir yanında tanınmakta. Üstelik dijital dünyada bir eserin geniş kitlelere ulaşması çok daha kolay. Artık elinizdeki şu küçücük telefonla Louvre Sarayı'na girebilir ve Mona Lisa'ya ulaşabilirsiniz. Sanat artık bir tık önünüzde, yeter ki sizde o heves olsun.
- Sanat güzelliğin peşinde koşar. Siz bunca yıl güzelliğin dışında neyin peşinde oldunuz?
- Güzellik, sanatın birçok amacından yalnızca biri. Mesela Picasso'nun La Guernica'sı, İspanya'nın faşizmin boyunduruğu altına girdiği bütün o acı dolu yılları bir çerçevede anlatmaz mı?.. Bu anlamda sanat sadece güzelliği değil, hayatta hep var olan çirkinliği, acı ve kötülükleri de sergileyerek insanın sesi, çabası ve umudu olur.
'RÖNESANSA ULAŞAMADIK'
- Siyaset bazen bir oyalama ve kandırmaca aygıtına dönüşüyor. Sanatçı böyle bir ortamda nasıl bir misyon üstlenmeli?
- Sanatın dili evrensel. Ancak bu dil, kendi yöreselliklerinden yola çıkarak ifadelerini bulur. İyi sanat eserleri, öncelikle kendi kültürlerinin değerlerini açıklar ve yansıtır. Daha sonra ortak bir dilde buluşur sanat eserleri. Yarattığı etkileri ve estetik değerler birbirlerine eklemlenerek evrensel düzeyde devasa bir dil oluşturur bu eserler. Kendi diline, kültürüne yabancı bir sanatçının dünyaya da söyleyeceği pek bir şey olamaz. Mesela Cumhuriyet'in ilk yıllarında birçok yetenekli isim Avrupa'ya yollandı, oralarda kendi dallarında ciddi eğitimler alıp yurda döndüler. Oralarda hangi sanatsal akımlara kendilerini yakın bulmuşlarsa ülkelerinde o anlayışla eserler yaptılar. Peki bütün bu çabalar ve oluşumlar, Türk sanatında bir Rönesans etkisi yaratmış mıdır, özgün bir sanat anlayışı oluşturmuşlar mıdır, maalesef hayır. Mustafa Kemal'in çok aydınlıkçı ve önemli projesiydi o. Aralarında Şeker Ahmet Paşa, Ali Rıza Paşa gibi asker kökenli sanatçılarımızın Avrupa'da resim tahsil etmeleri her şeye rağmen yararlı olmuştur. Zaten resimde bir tarz ve ekol yaratmak zaman ister.
- Bir asır bunun için yeterli olmadı mı?
Açıkçası yetmedi. Büyük mesafe kat etmiş olsak da yetmedi maalesef. Avrupa sanatının, Rönesans sanatının mertebesine ulaşamadık henüz. dünya sanatına önemli ressam ve heykeltıraşlar kazandırsak da bunlar nitelik ve nicelik olarak yeterli değil. Özgün bir Türk resmi kimliği henüz oluşmadı. türk resmi emekleme dönemini bitirdi, şimdi ayağa kalktı ve Fransız, Alman, Hollanda, İtalyan ya da Doğu resmiyle yarışmaya, kendini ispat etmeye çalışıyor.
- Sanki sanatın ve sanatçının önüne konan engeller azalmıyor, artıyor...
- Maalesef Türk sanatının özü başka odaklara kaydırılmaya çalışılıyor. Türk sanatı, geleneksel sanatlarımıza indirgenmeye çalışılıyor. Adı sanı olan isimler ve eserleri değersizleştiriliyor. Kardeşlik mesajı kaygısıyla yapılmış bir esere 'ucube' dendi. Bunlar sadece resim ve heykelde değil sinemada, tiyatroda, edebiyatta da yaşanmakta. Devletin imkan kapıları fikirdaş olmayan sanatçılara kapandı. Birçok sanatçı, gerçekten zor günler yaşıyor. Halbuki sanatçı, çok özgür bir ortamda düşünmeli, üretmeli ve korkmadan düşüncelerini ifade edebilmeli. Cumhurbaşkanımızın yanında İbrahim Tatlıses var. Sanatçı ve sanatçı tercihimizi bu bence gayet güzel ifade ediyor.
- Bir ülkede geleneksel sanatların yaşatılmak istenmesi faydasız bir siyaset midir?
- Olur mu, tam tersine. Bu sanatlarımızın her biri kıymetlidir, önemlidir ve ulusal sanatımızın özünü teşkil ederler. Ancak gerek lanse edilişiyle gerek kimi meraklıların kişisel tutumları sonucu bu sanatlarımıza adeta kutsallık atfedildi. İşte bu yanlış. Mesela minyatür sanatını ele alalım. Bu resim tarzının zamanında çok işlevsel bir tarafı da var. Resmin yasak olduğu yıllarda savaş planları, taktikler minyatürle anlatılmış. Hattatlık yani kaligrafi da esasen resme uygun bir sanat. Ama siz bunlara özel bir alan tayin edip diğerlerini öteler, farklı anlamlar yüklerseniz sanata bir yarar sağlamış olmazsınız. Her sanat tarzı ve ürünü, bir öncekini aşarak ilerler. Sanat da toplumlar da böyle ilerler. Geçmişte yapılmışları taklit etmek kimseye bir şey kazandırmaz.
ÖLÜMSÜZ ESERLER YARATMAK
- Özgürlükleri kısıtlandığında sanatçının tutumu nasıl olmalı?
- Bir kere korkak olmamalı, toplumun sorunlarından uzak durmamalı. Bugün büyük bir sanatçı olarak Picasso'dan söz ediyorsak, o büyüklük sadece eserleri yüzünden değildir. Ona başkaldırısı için de saygı duyuyoruz.
- Uzun yıllardır eserler veriyorsunuz, içinizde sanatınıza dair bir ukde kaldı mı?
- Sanatçı zaten ölümsüzlüğü aramaz mı? Peki niye arar ölmezliği? Çok daha farklı eserler üretebilmek, dünyayı güzelleştirebilmek için. Her sanatçının hedefi, kendisinden sonra elle tutulur birkaç eser bırakabilmiş olmaktır. Dünya sanatına damgasını vurmuş sayısız isim gibi ölmez eserler yaratabilmek, sanatçının doyuramadığı ukdesi budur işte.