Hayatımın Romanı, Sapkınlar ve Köpekleri Seven Adam romanları ile tanınan Leonardo Padura, tarih, polisiye ve gerilimi başarıyla buluşturan tarzıyla dikkat çekiyor. Onun romanlarında, kapitalist Batı'nın uzun yıllar boyunca sürdürdüğü ekonomik ambargonun mağduru Kübalının umutsuz çığlığını işitebilirsiniz

Şair Virgilio Piñera, Kübalılığın ne olduğunu 1943'te yazdığı şiirinde anlatmıştı. Piñera, okyanusun ortasında küçük bir adaya mahkûm yaşamanın melankolisini şöyle tarif etmişti: “Berbat bir şey dört bir yanın suyla işgali/ Beni şu kahve masasına mahkum ediyor/ Deniz bir kanser gibi tenimi sarmasaydı/ Yavaşça sokulurdum sinesine uykunun”

Ne büyük bir bahtsızlık, insanın kendi öz yurdunda hapsolmuş hissetmesi. Andrei Goncalovsky'nin 1979 yılında, henüz Sovyetler Birliği'nde yaşarken çektiği o muhteşem 'Siberiade' adlı filminde de bir kahramanına, uçsuz bucaksız, kurtulması kadar yaşaması da imkansız Sibirya sonsuzluğu için benzer bir ifade kullandırmıştı: "Hiç kimse kendi yurdundan başka bir yere sürgün edilemez!"

EVLADINA SÜRGÜN VATANI

Salsası, otantik kolonyal yapıları, vintage otomobilleri, Buena Vista Social Club'ü, salsası, purosu, Fidel'i, Che'si ve küresel kapitalizme direnişiyle sempatimizi hiç yitirmemiş olsa da, halkının umutsuzluğunu ve yılgınlığını gizleyemediği, arkaik bir hayata hapsolmuş bir küçük bir ada ülkesi Küba.

Havana sokaklarında sınırsız sempati ve hayranlığını saçan kapitalist dünyanın şanslı azınlıklarına inat Küba halkı yokluklardan ve bir yere varamıyor olmaktan ölesiye yorgun. Bu durum, çağdaş Kübalı yazarların da eserlerinde sıkça işlediği bir gerçeklik.

Bizde, Hayatımın Romanı, Sapkınlar ve Köpekleri Seven Adam adlı romanlarıyla sevilen Kübalı yazar Leonardo Padura'nın, başta Sapkınlar olmak üzere çok satan polisiyelerinin baş kahramanı Mario Conde'si, bu çaresizliğin ve düş kırıklığının sözcüsü olarak okunabilir. Padura, hislerine tercüman tayin ettiği kahramanı Mario Conde gibi, doğup büyüdüğü Havana'nın yoksul semtlerinden Mantilla'da geçmişine, ada geleneğine sadık yaşantısını tam bir bağlılıkla sürdürüyor. İspanyol vatandaşlığı olduğu, istediği an çekip gidebileceği halde hem de. Bu yüzden onun işaret ettiği yılgınlık ve umutsuzluk durumu çok daha ilgiye değer.

YAZARLIĞINI BESLEDİ

1955 yılında Havana'da dünyaya gelen Leonardo de la Caridad Padura Fuentes (eserlerindeki adıyla Leonardo Padura), son yıllarda birçok ülkede ve dilde okunup sevilen bir yazar. Romanlarının yanı sıra deneme, film senaryoları ve kısa öyküleri de bulunan Leonardo Padura, Küba'da yaşanan siyasi ve sosyal sorunlara karşı takındığı eleştirel tutuma karşın 2012 yılında ülkesinin en prestijli ödülüne, Ulusal Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü. İspanya'da verilen ve Hispanik dünyada önemli bir başarı kıstası olarak kabul edilen Premio Principe de Asturias de las Letras ödülünü de kazandı.

Küba'nın köklü edebiyat dergisi Caimán Barbudo'da başladığı gazetecilik mesleğini bir süreliğine Angola'da da sürdürebildi. Bu, polisiye eserlerindeki başarıda gazetecilik mesleğinin katkısını anlamak açısından çok önemliydi.

2013'te Fransa tarafından "Ordre des Arts et des Lettres'in Şövalyesi" ilan edilen yazar, Las Cuatro Estaciones / Dört Mevsim, ya da eserlerinin İngilizce çevirilerindeki ismiyle Havana Dörtlüsü ile şöhretini pekiştirdi. Bazı eserleri dizi ve uzun metrajlı olarak sinemaya uyarlanan Leonardo Padura, polisiye romanına kendine özgü bir edebi boyut kazandırdı.

HEREDİA, CONDE, TROÇKİ

Yazarın şu ana kadar Türkçeye çevrilip yayımlanmış üç romanı, bilinçli bir seçimle öncelenmiş. Bu romanlar, Padura'nın edebi gücünü ve kapasitesini anlamak bakımından çok değerli.

Hayatımın Romanı; Küba edebiyatının kurucu isimlerinden şair José María Heredia'nın hayatına ışık tutan bu roman, katmanlı geri dönüşleri ve farklı öyküleri başarıyla buluşturan kurgusuyla dikkat çekiyor. Romanın kahramanı Fernando Tery, 18 yıllık sürgün hayatından sonra, üzerine doktora tezi hazırladığı şair Heredia'nın kayıp otobiyografisinin izine rastlandığı haberini alınca Küba'ya geliyor. Terry, bu dönüşle birlikte içinde yıllarınsöndüremediği hıncı körükleyen kuşkularla yüzleşmek zorunda kalıyor. Hayatımın Romanı adını taşıyan el yazmasını arayışının öyküsü, geçmişteki iki farklı zamansal düzleme dönüşlerle ilerliyor.

Sapkınlar; Padura, bizi ünlü kahramanı Maroi Conde ile tanıştırdığı, gerilimle tarihi olayları başarıyla birleştiren bu romanı, farklı dönemlerde geçen ama birbirleriyle kesişen üç sürükleyici öyküyü yine ustaca bir kurguyla okurlara sunuyor. II. Dünya Savaşı öncesinde Nazilerin zulmünden Havana'ya kaçan Yahudi bir çocuğun, 17. yüzyılda Rembrandt'ın yanına çırak giren çömez Yahudi ressamın ve günümüz Havana'sında her şeye karşı inancını yitirmiş bir genç kız.

Köpekleri Seven Adam; Leon Troçki ile ona suikast düzenleyen İspanyol militan Ramon Mercader'in gerilimliöyküsünü anlatan roman, engin olay örgüsüyle göz okşuyor. Yazarın en iddialı ve başarılı eseri olarak kabul edilen roman siyasi teması nedeniyle özel bir ilgi gördü. Stalin'in, devrimin entelektüel mimarı ve Kızıl Ordu'nun kurucusu olan Leon Troçki'ye olan ölümcül takıntısına odaklanan roman devrimci ütopyaların nasıl totaliter distopyalara dönüştüğü sorununu ele alıyor.

Şunu da belirtmeden geçmemeliyim. Çevirmen Volkan Ersoy'un sade, kolay anlaşılır dilinin bu romanlara yaptığı katkı büyük. O uzunluktaki romanlar sıkıntılı bir çeviriyle mümkün değil okunamazdı. Ersoy'un uzun yıllar Havana'da, yazarın yanı başında yaşaması, yaptığı ve yapacağı çeviriler için de apayrı bir şans.

Hayatımın Romanı / Sapkınlar / Köpekleri Seven Adam / Leonardo Padura / Bilgi Yayınevi

Ayşe Kulin'den darbe

günlerinde aşk öyküsü

Çok satan romanların yazarı, başarılarla geçen yazı yaşamının kırkıncı yılında '4 Gün 3 Gece' adlı yeni bir dönem romanıyla okurlarını selamladı. İlk kitabı 'Güneşe Dön Yüzünü', öykülerden oluşuyordu ve yıl 1984'tü. Aradan geçen kırk yıl boyunca satış rekorları kıran birçok esere imza attı Ayşe Kulin. 1997 yılında yayımladığı yaşamöyküsel romanı Adı Aylin ile geniş okur kitlelerince tanındı ve kabul gördü. Başarılarla geçen kırk yazı yılına roman, öykü, anlatı, biyografi, söyleşi türlerinde birçok eser sığdırdı. Ayşe Kulin, geçtiğimiz günlerde, yazı yaşamındaki kırkıncı yılını yepyeni bir romanla selamladı. Sanatçının '4 Gün 3 Gece' adlı romanı, kırkıncı yıla bir maşallah nazarlığı olarak da değerlendirilebilir.

HAYRANLARINI MUTLU EDECEK

27 Mayıs 1960 darbesine bambaşka bir bakış açısıyla gündeme getiren romanın merkezinde yine aşk var. Romanın ilk sayfalarında, Cumhuriyet tarihinin maruz kaldığı ilk askeri darbe günlerinde bir sokak direnişine tanıklık ediyoruz. Öğrenciler, gençler, kadınlı erkekli büyük bir grup, polisin orantısız güç kullanımına direnmeye çalışsa da başaramıyorlar. Her biri dört bir yana dağılın gençler sokak aralarında, apartman girişlerinde amansız polis takibinden kurtulmaya çalışıyor. O gençlerden birini takip ederek dahil olduğumuz küçücük bir mekanda dört gece üç gün boyunca yaşanan olaylar silsilesi bizi tipik bir Ayşe Kulin romanının finaline götürüyor. 4 Gece 3 Gün, yazarın hayranlarını asla hayal kırıklığına uğratmayacak sürpriz bir roman.

4 Gece 3 Gün/ Ayşe Kulin/ Everest Yayınları