Upuzun bir bayram tatiline girdik.Sıcak, ülke gündemi, tatil koşturmacaları derken bir kısmımız bu bayramı evinde geçirecek. Güzelce dinlenmeyi hak ettik. Bugün evde kalanlara bu yazım. Sanat ya da film eleştirmeni değilim ama çok film izler, kitap okurum. İzlenebilecek birkaç film, okunabilecek birkaç kitap önerisi ile geldim. Son zamanlarda izlediğim en hüzünlü filmlerden biri olan;
‘Bir Yıldız Doğuyor- A Star is Born’
İlki 1937 yılında William A.Welmann tarafından yazılıp yönetilen A Star is Born / Bir Yıldız Doğuyor’un 1976 yılında çekilen versiyonunda Barbara Streisand ve Kris Kristofferson rol almıştı ve film efsane versiyona bu yapımla ulaşmıştı. Klasik bir fil olmasına rağmen duygusallık, aşk, başarı ve gözyaşı içeren bu film Bradley Cooper ve Lady Gaga ile yine akıllara kazınan bir yapıt olmuş.


Bradley Cooper ilk yönetmenlik denemesi olan filmde, Lady Gaga’nın sahne deneyimleri kendini belli ediyor. Film klasik bir hikâye fakat Bradley ve Lady Gaga’nın aralarındaki aşkı bize acaba gerçek mi diye sorgulatan o bakışları, o tutkuyu ekrana taşımaları filmin başarısını zirveye taşıyan en büyük etken bence.
Jack ve Ally arasında müziğe olan tutkularıyla başlayan aşk aynı zamanda bir düşüş ve yükseliş hikayesine dönüşüyor. Ally sahnelerde şarkı söylemek için can atan, bu arada beste yapan genç bir kadın. Jackson Maine ise şöhretini kaybetmeye başlamış, alkol sorunu olan bir country müzik yıldızı. İkilinin aşkı ve Ally’nin yeteneğiyle bütünleşen şöhret aradaki büyüyü bozuyor. Filmin Film bana çok sevmenin, çok yetenekli olmanın ve bu ikisinin ağırlığının altında ezilmenin verdiği acıyı anlattı. Şöhretin kazandırdıkları kadar kaybettirdiklerinin olduğunu, aile travmalarının tüm hayatımıza yön verdiğini görüyoruz filmde. Hüzünlü ama yol gösterici bir aşk hikayesi izlemek isterseniz Bir Yıldız Doğuyor’u tavsiye ederim.

Enzo: Yağmurda Yarış Sanatı / The Art of Racing in the Rain
Özellikle bir köpeği olanların her sahnesinde kendi hikayesini bulacağı, ağlayarak izleyeceği ama sonunda ‘’asla pes etme’’ diyeceğiniz bir film.
Garth Stein'in en çok satanlar listesine giren ve tam 23 dile çevrilen kitabı The Art of Racing in the Rain'den uyarlanan film, Enzo isimli yaşlı bir golden cinsi köpeğin gözünden, insan hayatına şefkatli, samimi ve sevgi dolu bir bakış. Enzo çevresinde akıp giden dünyayı gözlemleyerek ve sahip olduğu ailenin yaşadığı zorluklarda onlara kendi dilinde yardımcı oluyor. Bir araba yarışçısı olan sahibi Denny, onun beyin tümörü savaşı veren eşi Eve ve kızları Zoe'den oluşan ailesinin hayatını anlatan filmde, karşımıza ne zorluk çıkarsa çıksın asla vazgeçmemek gerektiğini görüyoruz.



1994 yılından bu yana her izlediğinde ayrı bir detay yakaladığın, kült yapımlardan birisi olan Leon the Professional, hayatında daha önceden hiç sevgi görmemiş iki insanın hikayesini anlatıyor.
Mathilda daha önceden ailesinden ve başka insanlardan hiç sevgi ve ilgi görmemiş küçük bir kızdır. Ailesinin pis işleri yüzünden kendi içine çekilmiş, köşe başlarında sigaraya alışmıştır. Uyuşturucu içinde kendini kaybetmiş bir aile, kardeşini sevmeyen bir ablanın olduğu evde onu o eve bağlayan küçük kardeşidir. Sonrasında tüm ailesini kaybeden Mathilda, kardeşinin intikamını almak için Leon ile kalır. Zaten gidecek hiçbir yeri de yoktur. Leon ona bir nevi babalık eder, o ise gördüğü en ufak sevgiyi aşk sanar. Leon'un ise; yıllar önce sevdiği kadından vazgeçmiştir. Tam bir zengin kız fakir oğlan olayı. Bugüne kadar sadece tek bir kadını seven ve tek bir kadın tarafından sevilen Leon, acısını içine atar ve babasının işi olan paralı katilliği devam ettirir.

L E O N
Film fazlasıyla dramatik ve sarsıcı. Mathilda'nın "Sanırım artık burada güvensin" diyerek Leon'a ait bitkiyi toprağa gömdüğü sahnenin etkisinden birkaç gün çıkamıyorsunuz. Dram ne nostalji sevenlerin mutlaka tekrar izlemesi gereken bir film.
Ağır dram içen ama insanlık tarihinin en utanç dolu günlerini olan 2. Dünya Savaşı’nın tüm acılarını göz önüne seren bir yapıt.
Piyanist
"Piyanist" filmi, Polonyalı ünlü piyanist Wladyslaw Szpilman'ın gerçek yaşam öyküsünden esinlenerek Roman Polanski tarafından yönetildi. Film, Nazi işgali altındaki Varşova'da hayatta kalmaya çalışan Szpilman'ın mücadelesini odaklanıyor. Szpilman, Varşova gettosundan kaçtıktan sonra şehrin harabeleşmiş sokaklarında saklanır ve zorlu şartlarda yaşam mücadelesi verir. Adrien Brody'nin etkileyici performansıyla dikkat çeken film, 2002 yılında En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazanmıştır. Brody, Szpilman'ın çaresizlik ve umut arasında gidip gelen duygularını başarıyla yansıtmıştır. "Piyanist", savaşın dehşeti ve insanın direnme gücünü anlatan güçlü bir dram olarak sinema dünyasında önemli bir yere sahiptir.



Son olarak 9 gün için şahane bir kitap tavsiyem var. Gülse Birsel Avrupa Yakası yeniden mmi çekiliyor derken bir kitap çıkardı. Ben Gülse Birsel’in akıcı, sıkmayan, komik hatta okurken gözümüzde yüzünün canlandığı anlatımını çok severim. Hayata o hep ‘şaka’ tarafından bakmamızı sağlayan ruh hali beni de iyileştirir.


Beni Gözünüzde Büyütmeyin!
‘’Mutsuz olmak için milyonlarca sebep bulabilirsiniz: Ekonomi, ülkenin hali, küresel ısınma, gelecek kaygısı, iyi dönerin artık çok zor bulunması… Ama gülmek için çok sağlam bir sebep var. Hayattayız. Ve arabesk rap’çiler öyle düşünmese de hayat güzel ve yaşamaya değer! Bu elinizdeki kitap belki de sizin küçük çaplı ve hesaplı terapiniz. Kaybettiğinizi düşündüğünüz, oysa kanepe minderinin arasına kaymış neşeniz. Aklıma gelenlere kendi kendime güleceğime, dedim anlatayım da hep beraber gülelim. O zaman anlatıyorum…’’
Yukarıda yazanlar tam olarak kitabın özeti. Gülse Birsel’in hayatımıza ara ara girişleri hep doğru zamanda oluyor. O farkında mı bilmiyorum ama hayatlarımızda hep başka bir yolun mümkün olduğunu hatırlatmak ona bu evrende verilen misyon sanki. Bir nefeste okuyacağınız kitapla, bu kaotik gündemden uzaklaşacaksınız…