Çağdaş edebiyatımızın çalışkan ve verimli isimlerinden Hikmet Hükümenoğlu'na dönemsel özellikleri, fantastik ve polisiye unsurlarıyla dikkat çeken romanları Körburun ile Harika Bir Hayat'a odaklanarak yönelttim sorularımı. Yazar türler arasında gezinme meselesini şöyle açıkladı: Okura oyunlar hazırlamayı, şaşırtmayı, meraklandırıp tedirginlik uyandırmayı severim!..

Hikmet Hükümenoğlu, ilk kitabını 2005 yılında yayımlamıştı. Kar Kuyusu başarılı bir gerilim romanıydı. Ardından Aşka İnanmayanlar İçin Aşk Öyküleri, Sonra Gözler Görür, Atmaca, 04:00, 47 Numaralı Kamara, Körburun ve Harika Bir Hayat gibi romanlar ve öykü koleksiyonları yayınladı. Bu eserlerinde fantastik unsurları kullanmayı daima sevdi, okurlarına da sevdirdi. Polisiyeyi bir merak ve sürükleyicilik unsuru olarak sıklıkla kullandı. Bazı eserlerinde kimi tamamen gerçek kimi kurgunun gölgesi düşen tarihi olaylardan esinlendi.

Eserlerinde etkileyici İstanbul tasvirleri yapsa da, bu şehrin "bağırsak sancılarıyla şişen bir şehir", "markalı çöplerin şehri", "aklını kaybedip belasını bulanların şehri" olduğundan hiç kuşkusu yok. Etkileyici ve hazin bir ifadesi de var Hikmet Hükümenoğlu'nun:

stanbul'da yaşıyor olmakla İstanbul'da ölüyor olmak arasında fark kalmadı!"

Bazı romanları damaklarda öyle tatlar bırakmış ki Hikmet Hükümenoğlu bu romanların devamı niteliğinde yeni romanların sözünü vermiş. Bu yoğun çalışma sürecinde kıymetli vaktini ayırdı ve tekrar baskıları yapılan, çok sevilip çok okunan Körburun ve Harika Bir Hayat romanları üzerinden sordum sorularımı.

Harika Bir Hayat

ÜRETMEK MUTLULUK KAYNAĞI

Sizinle çok okunan, çok sevilen iki romanınız üzerinden, Körburun ve Harika Bir Hayat üzerinden söyleşmek isterim. Öncelikle Körburun'un kendisini sorayım. Neden fantastik bir ada?

Hayali mekanları tasvir etmek gerçeklerine kıyasla daha kolay çünkü. Canımın istediği yere canımın istediği şeyler kondurabiliyorum. Sıfırdan harita çizip evleri sokakları yerleştirmek... kendime ait ve kontrolüm altında bir mikro-kozmos yaratmak hoşuma gidiyor. Örneğin Körburun'daki terk edilmiş rasathane böyle bir mekân. İstesem Burgaz'a da öyle hayali bir mekan ekleyebilirdim, roman buna izin verir sonuçta.

Gıpta edilen bir eğitim - öğretim aldınız. İş hayatı da başarı gidiyordu ancak siz edebiyat aşkınıza teslim oldunuz...

Yaptığınız işi sevmelisiniz. Başarılı olmak, para kazanmak mesleğinizi sevmenizi sağlamıyor. Dahada önemlisi o işi yapmaya devam ederek ruhunuza zarar veriyorsunuz. Sanırım yanlış yönlendirildim, sonucunda yanlış bir meslek seçtim ne istediğime epeyce geç karar verdim. Sonuca bakarsak bir şeyler üreterek mutlu olabilen biriyim. Hayal gücünün kapasitesini kullanmak, okuyup yazmak güzel. Sanırım doğru da yaptım. Ama şimdi düşünüyorum da bir mimar olsaydım da bu beni çok mutlu ederdi. Hatta sahne tasarımcısı ya da bir lego firmasında çalışmak.

2 (2)-10

Hikmet Hükümenoğlu: Kimi okurlar metinde kendilerinden izler bulmayı çok seviyor. Fark edilmek ve kendi düşüncelerinin bir başkası tarafından dile getirildiğini görmek istiyor.

İYİ YAZMAK EMEK VE YETENEK İSTER

Siz iyi ve doğru yazmayla ilgili dersler de veriyorsunuz. Okur sayısı değilse de yazarlığa ilgi her geçen gün artıyor. Yazarlığın ne kadarı öğrenileben bir şeydir?

Evet yazarlığa olan ilgide görünür, tanınır bir kişi olmak istemenin payı kesin var. Kendini ifade etmek, her düşüncesini paylaşmak insanlar için adeta bir temel ihtiyaç. Bir kitabın üzerinde adının olması prestijli bir şey olarak görülüyor. Kimliklerine şık bir aksesuvar eklemek isteyenler de var. Öte yandan öykü ve roman yazmak isteyen ama bunları okumaya zamanı ve tahammülü olmayanlar da var. Sorunuzun ikinci kısmına gelirsek... yazmanın öğretilebilecek yanları elbette var. Ancak piyano çalmasını öğrenmek, iyi kötü bir resim yapabilmekle sanatçı olmak çok farklı şeyler. Yazarlık atölyelerinde işin teknik kısmını öğrenebilirsiniz ancak doğuştan gelen bir yeteneği aşılayamazsınız kurslarla. Kişilik, hayatı ve olayları yorumlama yeteneği, hayal gücü, azim... Bunları öğretmek mümkün değil.

Birçok romanınız sürükleyicilikleriyle dikkat çekiyor. Bu kendiliğinden mi gelişiyor, sizin tercihlerinizle mi oluşuyor?

Bir romanın nasıl olacağı sizin tercihlerinizle biçimlenir, kendiliğinden olması mümkün mü?.. Aksine üzerinde uzun uzun düşünüyor, alıştırmalar yapıyorsunuz. Hikaye anlatma tarzım böyle diyebilirim ama elbette anlattığım hikayeye uygun olduğu sürece. Ancak günün birinde yazdığım roman biçim olarak aksini gerektirirse durağan ve okuması zor bir şey de yazabilirim.

Konuları belirlerken kahramanların özelliklerini inşa ederken nasıl bir yol izlersiniz?

Öykü ya da roman fark etmez. Bir yapıtın her aşaması büyük bir planlama ve emek gerektirir. Yazdığım tüm romanlarda ana karakterlerin hayatlarını ayrıntılı bir şekilde örerim. Bazı romanlarda bu kurgunun temelini oluşturuyor, bazılarındaysa çok küçük bir kısmı kurguya yansıyor. Kalan kısmı benim zihnimde o karakterleri yaşatma işlevi görüyor. Kendimi sürekli hayat/kuşak hikayesi anlatan bir romancı kalıbına sokmak istemem, öyle bir yola girersem okurdan önce kendimi sıkarım zaten. Kar Kuyusu, 04:00 ve son olarak Sonra Gözler Görür’de daha “kısa” kesitler ve maceralar ön planda.

Birçok eserinizde fantastik olaylar ve tuhaf kahramanlar var. Fantazya sizin için ne kadar önemli? Hatta bu türe dair sizden bir öneri de istemiş olayım.

Çok!.. Oyun oynamayı, okuru şaşırtmayı, meraklandırmayı ve tedirgin etmeyi severim. Bu yüzden de fantastik öğeleri romanlarımda zaman zaman kullanıyorum. Zaten genel olarak fantastik, bilimkurgu, polisiye gibi alt türler arasında gezinmek başlı başına heyecan verici. Hem yazar hem de okur olarak severim fantazyayı. Hemen size son zamanlarda okuyup bayıldığım bir bilimkurgu klasiği önereyim: Arkadi ve Boris Strugatski kardeşlerden Uzayda Piknik.

Ödüllü bir yazarsınız. Ayrı bir motivasyon nedeni oldu mu ödül?

Evet o an çok sevindim, gururlandım ve birkaç gün sonra unuttum. Ancak biri hatırlattığında aklıma geliyor. Ardından önemli bir ödül daha kazandım, yine çok sevindim, gururlandım ve onu da unuttum. Yazdıklarımın daha fazla okura ulaşmasında ne derece katkısı olduğunu ölçmek zor ama eminim olmuştur ve bu açıdan kendimi çok şanslı sayıyorum.

Hikmet Hükümenoğlu: Kimi okurlar metinde kendilerinden izler bulmayı çok seviyor. Fark edilmek ve kendi düşüncelerinin bir başkası tarafından dile getirildiğini görmek istiyor.

GAZETECİLİK YOKUŞ AŞAĞI GİDERKEN...

Birçok gazeteci kahramanınız var. konuların gereği mi bu gazeteci kahramanlar yoksa bu mesleğe bir ilgi ve sevginiz de var mı?

Kendimi bir gazeteci olarak hiç hayal etmemiştim ama son zamanlarda gazetecilik yokuş aşağı gitmeye başlayınca bende nostaljik bir sevgi kabardı sanırım. Araştırma yapmak, bilgi toplamak hep sevdiğim şeyler, ayrıca uzun süre eski işimin en önemli kısmıydı. O açıdan da yakınlık duyuyorum belki.

Körburun ve Harika Bir Hayat birer dönem romanı. Tarih zaten bir diğer ilgi alanınız m yoksa bu romanlarınız için özel bir hazırlık mı yaptınız?

Aslına bakarsanız tarihe ilgim çok geç yaşlarda başladı. Orta okul ve liseden kalan bilgim o kadar yüzeyselmiş ki iki roman için de söz konusu dönemleri birçok şeyi sıfırdan öğrendiğimi ve bazı konularda ekstra okumalar yaptığımı söylesem yalan olmaz. Zaten bir önem romanı yazacaksanız öncesinde uzun bir ön hazırlık yapmanız ve sınava hazırlanır gibi kitaplar devirmeniz gerekir. Tarihle ilgilenmek eskiden sorulsa "Bir kâbus" derdim ama artık tarih okumayı seviyorum.

Kamuran Bey ile Harika Hanım, geceleri farklı kişiliklere bürünüp kendilerini sokaklara atıyor. Bir kaçış ya da arayışla ilgili bir mesele bu. Edebiyatı, bu bağlamda bir kaçış ve inziva yeri olarak değerlendirebilir miyiz?

Bazı okurlar metinde kendilerinden izler bulmayı çok seviyor. "Tam da beni anlatmış," demek istiyor. Fark edilmek ve kendi düşüncelerinin bir başkası tarafından dile getirildiğini görmek istiyor. Bazılarıysa sizin de dediğiniz gibi kaçış imkanı arıyor, farklı kimliklerin farklı dünyaların içinde kaybolmayı tercih ediyor. Bir süreliğine kendi gerçekliğinden kaçmak iyi geliyor. Harika’nın yaşadığı da belki böyle bir şey, o da kendi kimliğinin zincirini kırıp bir süreliğine bambaşka bir kimlikle dolaşmanın hazzını ve özgürlüğünü tadıyor.

Körburun'da ve Harika Bir Hayat'ta artık çok eskilerde kalmış bir İstanbul var. Son dönemlerde İstanbul'a baktığınızda ne görüyorsunuz?

Sanırım artık İstanbul’u sadece gece karanlıkta uzaktan seyrettiğimde seviyorum. Gündüz gözüyle gitgide çirkinleşen, kirlenen, çürüyen bir şehir bana göre. Turizm reklamlarında kullanılan o büyüleyici görüntülerden etkilenmek için başka bir şehirde yaşayıp buraya iki üç günlüğüne ziyarete gelmem lazım. Benin yaşadığım İstanbul öyle bir yer değil çünkü. Canlı cansız bin türlü çirkinlikle kuşatılmış durumdayız.

Peki sizin için "Bir İstanbul yazarı" diyebilir miyiz?

Hiç sanmıyorum. Hayalimde canlandırdığım başka bir şehir olan Yenikent’e bile daha fazla aidiyet duyuyorum.

Son yıllarda da demografisi de bir hayli değişti ve bu başlı başına bir şikayet konusu!..

Aslında İstanbul her zaman kozmopolit bir yapıya sahipmiş sanırım. Hatta bazı dönemlerde şimdikinden çok daha fazla yabancıya ev sahipliği yapmış. Zaten İstanbul’da kim yerli kim yabancı onun da fazla bir anlamı yok bana kalırsa. Hepimiz yabancıyız. Kimliği kargaşa ve kaos üzerine kurulu bu şehrin her zaman ayakta kalacağını ama gitgide daha çirkinleşeceğini

düşünüyorum. Yakında o kartpostal manzaralarını da jeton karşılığında izleyebileceğiz.

SON DÜZLÜKTE HAYATIM SONA ERİYOR

Okur buluşmaları, imza günleri, lansman vs. gibi zaman ve emek gerektiren işlerden şikayetçi misiniz?

Bunlar artık işin bir parçası sanırım. Son zamanlarda işimin yüzde seksenini yazarlık, yüzde yirmisini tanıtım ve pazarlama olarak görüyorum. Her kitaptan sonra birkaç ay boyunca yoğun bir söyleşi ve imza programımız oluyor. Kitap kulüplerinin davetlerini geri çevirmemeye gayret ediyorum. Bu tarz faaliyetlerin hiçbirini yapmaya mecbur değilim ama hem okurlara hem de yayınevine karşı sorumluluğum olduğunu kabul ediyorum. Bir roman yazmak çok uzun bir süreç ve tamamını inzivada geçirmek pratikte imkânsız. Ancak son düzlüğe geldiğimde sosyal hayatım sıfıra iniyor. Zaten öyle zamanlarda aksi ve çekilmez bir adam oluyorum, kimse benimle zaman geçirmek istemez.

Harika Bir Hayat sahiden şaşırtmacalı harika bir finalle sonlansa da bir 'devam' isteği yarattı sanki!..

Baştan beri hikayenin tek romana sığmayacağını ve bunun iki-üç romanlık bir seri olacağını biliyordum. O açıdan tasarlanmış bir son diyebiliriz ancak tam olarak hangi noktada ne şekilde biteceği büyük ölçüde yazarken belirginleşti.

O zaman okurlarınız devamı için beklentiye girsin mi?

Harika Bir Hayat’ın ve Sonra Gözler Görür’ün devamı olacağına dair okura söz verdim ve sözümü tutacağım. Ancak henüz kafamda bir plan yapmadım. Araya bambaşka romanlar girecek gibi görünüyor, bu da beni heyecanlandırıyor. İşin gerçeği, küçük bir şey yazmaya başladım bile, bakalım ne çıkacak.

Körburun - Harika Bir Hayat / Hikmet Hükümenoğlu / Can Yayınları