Kültürel iktidarı ele geçirme sevdasıyla yanıp tutuşan, günümüz sanatından ve sanatçılarından hiç hazzetmeyen iktidar partisi ve ‘Reis’leri, kendi sanatlarını, kendi sanatçılarını yaratma çabalarında başarılı olamayınca, çözümü geçmişte aramaya, alternatif bienaller, festivaller düzenlemeye ve de mevcutlar arasından sanatçı devşirmeye yelteniyor. Gülünç olma pahasına… Bu arada, fiziki altyapı alanında da kendi ‘eser’lerini ortaya koymaktan geri durmuyorlar.
İstanbul’un kültürel tarihinde önemli yerleri olan nice yapının teker teker yok edilişine tanık oluyoruz. Muammer Karaca Tiyatrosu, D.T. Taksim Sahnesi, Alkazar, Saray, Elhamra, Yeni Melek sinemaları yok edilen sanat mekanlarımızdan yalnızca birkaçı… AKM’nin yıkım sürecini traji-komik bir gösteriye dönüştürürken, yaptıracakları ‘yeni’ AKM’nin kendi damgalarını taşıyacağını düşünerek avunuyorlar. Kent merkezi, sanat mekanları açısından giderek yoksullaşırken, ‘oy depoları’ varoşlar ‘çok amaçlı’ kültür merkezlerine kavuşuyor.
Bu yıkıcı sürecin alternatifi ise, iki farklı süreçten doğuyor: Büyük sermaye AVM’lerin içine sanat mekanları sıkıştırarak ‘sanat sevdası’nı kanıtlıyor; bağımsız tiyatrolar ise apartman katlarında, bodrumlarda minik ama işlevsel mekanlar yaratıyorlar. Elbette bu yeni mekanlar, yeni bir estetiğin gelişmesine, yeni izleyicilerin oluşmasına ve yeni toplulukların yaşam alanı bulmasına olanak yaratıyor.
İstanbul, bu birbirine zıt gelişmeleri eş zamanlı olarak yaşayadursun, Anadolu kentlerinin sanata uzaklığı her geçen gün biraz daha artıyor. Elbette istisnalar var… Özellikle birkaç CHP’li belediyenin çabası övgüye değer. Eskişehir, gerek Büyükşehir, gerekse Tepebaşı ve Odunpazarı Belediyelerinin sanat alanındaki etkinlikleri ile öne çıkan bir kentimiz. Bursa Nilüfer Belediyesi, nice Büyükşehiri cebinden çıkaracak bir yetkinlikte sürdürüyor sanat etkinliklerini. Fiziki mekanlar açısından da pek çok büyükşehirin önünde konumlanıyor. Adana’da Çukurova, Ankara’da Çankaya, Antalya’da Muratpaşa ve Konyaaltı, İzmir’de Karşıyaka ve Seferihisar sanat-kültür alanında olumlu çabalarını izlediğimiz CHP’li belediyeler arasında. Kimi gerçekleştirdikleri nitelikli sanat etkinlikleri, kimi de oluşturdukları yeni sanat mekanları ile…
İzmir, artıları kadar eksileri de barındıran bir sanat- kültür yaşamına sahip. Sanat festivallerinin, yurtdışından gelen önemli topluluklarının sayısı İstanbul’la kıyaslanmayacak kadar az bu kentte. Ama, sanat mekanları açısından durum pek fena sayılmaz. Büyükşehir’e bağlı Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi ve İzmir Sanat’ın yanı sıra, merkezde ve ilçelerde -nicelik ve nitelik açısından sınırlı kapasiteye sahip olsalar da- pek çok mekan var. Ama, çağdaş sanat ve teknolojiden feyz almış tek bir ‘black box’ yok mesela.
Karşıyaka Belediyesi sanat mekanları açısında en zengin profile sahip ilçemiz. Bornova ve Bayraklı Belediyelerinin yeni kültür merkezlerini beklerken, şu an için övünülecek tek yapının, Bergama Kültür Merkezi olduğunu söyleyebilirim. Başkanın vizyonu, başarılı bir mimarımızın; Emre Arolat’ın tasarımında yaşam bulmuş. İzmir’e ve Bergama’ya yakışan bu yapıyı, keşke bütün belediye başkanlarımız örnek alabilseler...
Sanatı popülizmin bir aracı olarak gören ve bu alanda yasak savma kabilinden etkinliklerle zaman dolduran nice belediyemiz var. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun özenle üzerinde durduğu ‘liyakat’ ilkesi kimselerin umurunda değil. İçinde sanattan başka her şeyin (düğün, dernek, v.b) var olabildiği ‘çok amaçlı’ kültür merkezleri inşa etmenin yeterli olmadığını görebilene aşk olsun! Bu kavram kargaşası içinde özel sektör ne yapıyor, onu da gelecek yazımızda ele alırız.