İran’da da ‘cumhuriyet’ var, Kuzey Kore’de de… Atatürk’ün ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin bu gibi cumhuriyetlerden farkları neler?
Bilimsel bir kongre davetiyle gittiğim İran İslam Cumhuriyeti’nde konuştuğum insanlar, özellikle de kadınlar, İslami devrimin (!) ilk yıllarına göre çok daha özgür olduklarını dile getirmişlerdi. Ancak yurda döndüğümde, gerçek bir ‘Cumhuriyet’in ancak laik bir ortamda yeşerebileceğini iyice kavramıştım.
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ise laik bir ülke ve halkın %70’ten fazlası ateist. Adında ‘Halk’ ve ‘Demokratik’ sözcükleri bulunsa da halkın özgür olduğunu ve ülkede ‘demokrasi’ bulunduğunu söylemek olanaksız. Yazılı basında ve internette yer alan ABD kaynaklı haberlerin çoğu yanlış veya abartılı olsa da…
Kısacası, dinin egemen olduğu veya özgürlüklerin baskılandığı ülkelerde ‘cumhuriyet, halk, demokratik’ gibi sözcükler, zil zurna sarhoşların “Ben sarhoş değilim” nidalarına benziyor. Cumhuriyet’in gerçek anlamda var olabilmesi için demokrasi gerekli. Demokrasinin olmazsa olmazları ise laiklik ve özgürlük. Atatürk’ün bize hediye ettiği ve ne yazık ki kıymetini bilmediğimiz Cumhuriyet’i ‘fazilet’ (erdem) yapan, işte bu özellikleri…
Demokrasi – Cumhuriyet İlişkisi
Atatürk “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk; o, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır.” sözleriyle, kurduğu cumhuriyetin hedefinin demokrasi olduğunu açıkça ifade etmiştir.
Laiklik
“Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir.” sözleri ile tarif ettiği laikliğin, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesini sağladığını dile getirmiştir, Atatürk. “Laikliği dinsizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fanatiklerinden başka kimse olamaz.” demiş, dinden maddi menfaat temin edenleri ‘iğrenç kimseler’ olarak nitelemiştir.
Dinin devlet işlerine karışmasını, siyasete alet edilmesini önlemek için Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuş, “Eğitim ve öğretimde birlik olmadıkça, aynı düşüncede, aynı zihniyette bireylerden oluşmuş bir millet oluşturmaya çalışmak, boş yere uğraşmak olmaz mıydı?” diyerek ‘Tevhid-i Tedrisat (Eğitimin Birleştirilmesi) Kanunu’ ile okulların tamamını laikleştirmiştir.
Biz ne yaptık? Dini siyasete alet ederek gereksinimin kat kat üzerinde İmam Hatip Okulları kurduk. ‘Dinlerini öğreteceğiz’ bahanesi ile Gerçek İslam ile ilgisi bulunmayan bilgilerle beyinlerini yıkamaya çalıştık, toplumu yeniden ikiye böldük. Müftüler nikah kıyıyor, cemaat yurtlarında sapıklık diz boyu.
Laiklikten en büyük kazancı şüphesiz kadınlarımız elde etti. Atatürk’ün “Bir toplum kadınlardan ve erkeklerden oluşur. Toplumun bir yarısı topraklara zincirle bağlı iken, diğer bir yarısının yükselmesi mümkün müdür?” diyerek kendilerine verdiği hak ve özgürlükleri, kadınlarımızın da erkeklerimizin de koruyacaklarından eminim.
“Cumhuriyet kurumunun bir zorbanın eline geçeceğini mezarımda bile duysam, millete karşı haykırmak isterim.” diyen Atatürk, sultanlık sevdalılarına İzmir’de şöyle haykırmıştır:
“Cumhuriyet fazilettir. Sultanlık, korku ve tehdide dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet yönetimi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sultanlık korkuya, tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil, rezil insanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir.”
Özetleyim:
Cumhuriyet fazilet, sultanlıksa rezalet!
Bayramımız kutlu olsun…