Yerel seçimlerde büyük bir başarı kazanan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişiminin failleri serbest bırakılırken, halkın haber alma özgürlüğünü savunan gazetecilerin hapse tıkıldığı, tiyatro topluluklarına sahne verilmeyerek halkla buluşmalarının engellendiği, sanatçıların Cumhurbaşkanını eleştirmek suçuyla yargılandığı bir ortamda, 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutladık.
Dünyada “çocuk bayramı” kutlayan tek ülke olmakla övündük. Çocukları makam koltuklarına oturttuk birkaç dakikalığına… Peki, çocuklarımızı insan hakları, demokrasi ve adalet gibi kavramlarla tanıştırmak adına ne yaptık?
Bunu yapması beklenen eğitim kurumu ve medyanın siyasal iktidara tutsak düştüğünü, geriye yalnızca birkaç gazete ve televizyonun kaldığını dikkate alırsanız, bağımsız – yani, Saray’a kapılanmamış – sanatçılardan başka umut kalmadığını göreceksiniz. Para kazanmak için bu işe soyunan bazı girişimciler (ne yazık ki, çocuk tiyatrosu yaptığını iddia eden pek çok topluluk var bu kapsamda) dışındaki, tiyatro sanatına gönül vermiş sanatçılardan söz ediyorum… Birkaç örnek vererek, tüm engellemelere karşın olağanüstü bir görev bilinci ile seyircisini eğitmeye, onlara gerçekleri göstermeye çalışan tiyatro sanatçılarına bir selam gönderelim.
Dostlar Tiyatrosu (Genco Erkal), Orta Oyuncular (Ferhan Şensoy), A.S.T, Tiyatro Pera (Nesrin Kazankaya) gibi yıllardır çizgilerinden hiç ödün vermeden sanat yaşamlarını sürdüren toplulukların, (Daha pek çok isim, pek çok topluluk var, eğlendirirken mesaj vermeyi ihmal etmeyen; hepsini sıralamaya kalksam yerim yetmeyecek), Samsun Sanat Tiyatrosu, Öteki Beriki Tiyatro gibi Anadolu’nun dört bir yanında türlü sıkıntılara göğüs gererek mücadele eden toplulukların yanında son yıllarda İstanbul sahnelerinde önemli oyunlara imza atan genç toplulukların (Altıdan Sonra Tiyatro, İkinci Kat, D22, Moda Sahnesi, Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu -BGST, Tiyatro Adam, Das Das, Nazım Oyuncuları, v.b.), Şehir Tiyatroları’ndan atıldıktan sonra kendi tiyatrolarını kurarak ya da yönetmen olarak demokrasi mücadelesine katkı sağlayan Levent Üzümcü, Ragıp Yavuz, Arif Akkaya gibi sanatçıların emeği inkar edilemez. Tıpkı, ‘havuz medyası’nca dışlandıktan sonra, bağımsız medya kuruluşlarına -çoğu zaman karşılıksız- katkı sağlayan ya da sanal ortamda kendi medyasını oluşturan gazeteci dostlar gibi...
Birkaç örnek vermekle yetineyim... BGST’nin son oyunu “Artık Bir Davan Var”, günümüze ışık tutan oyunlardan biri. Kendi ifadeleri ile “adaletin sarsıldığı, yasaların keyfi kararlara imkan tanıdığı bilinmeyen bir ülkede, bilinmeyen bir zamanda geçiyor”. Kafka’nın “Dava”sından özgün bir uyarlama olan oyunda, adaletsizlikler karşısında boyun eğmeyen, vicdanını yitirmeyen bireyin öyküsünü anlatıyor yazar-yönetmen ikilisi, Cüneyt Yalaz ve İlker Yasin Keskin.
Tıpkı, Perdeci Oyuncuları’nın “Adalet Sizsiniz“ oyununda olduğu gibi… Rutkay Aziz, Taner Barlas ikilisinin oluşturduğu topluluk, Ümit Denizer’in yazdığı oyunda, siyasal iradenin tutsağı olan yargının mahkum ettiği insanların, M.Ö. 5. Yüzyılda Atina’da ölüme mahkum edilen Socrates’in, 1633 yılında Roma’da Engizisyon tarafından müebbed hapse mahkum edilen Galileo’nun ve 1927 yılında ABD’de ölüme mahkum edilen iki göçmen işçi, Sacco ve Vanzetti’nin öykülerini anlattı.
Perdeci Oyuncuları, bu yıl da bir başka oyunla sürdürüyor özgürlük ve adalet arayışını, Aysa Prodüksiyon Tiyatrosu işbirliği ile. George Orwell’in, Robert Owens, Wilton E.Hall, William A. Miles ve onarın çalışmasından yararlanarak Taner Barlas tarafından oyunlaştırılan “1984”ü, Rutkay Aziz tarafından ustalıkla sahnelenmiş.
Büyük Birader’in ve Partisinin ‘yeni söylem’i, savaşın barış, köleliğin özgürlük, cahilliğin güç olduğunu, iki kere iki’nin beş ettiğini kitlelere kabul ettirmeye çalışır. Kimi zaman korkutup yıldırarak, kimi zaman tek sesli medya aracılığı ile uyuşturup, robotlaştırarak… Orwell’in ‘distopya’sında işaret ettiği tehlikeyi, bireyselliğin, aşkın ve eleştirel düşüncenin tümden olanaksızlaştığı bir geleceği engellemek için umudu ayakta tutmak gerekiyor.
Sanatçılarımız arasında, ‘Saray’a -aslında paraya- tapanlar olabilir, ama gelecekte saygıyla anılacak olanlar, iki kere iki’nin dört ettiğini ısrarla ve cesaretle tekrarlayanlar olacak…