Önde tutarız, saygı duyarız; anamız, bacımız, karımız, kızımız deriz… Mahallenin namusu diye sahip çıkarız, kavga ederiz. Hepsinin adı kadın. Dünya insanları… Ama bir de bakarız ki her gün basından, televizyondan, radyodan, sosyal medyadan çığlık çığlığa kadın yönelik çağ dışı eylemler; baskı, şiddet, öldürüm, kıyım... Hani, cennet kadınların ayakları altındaydı… İletişim alanın genişlemesi, haberlerin, görsellerin hızla paylaşılması sanki yoz, bağnaz, tutucu erkek egemen algıyı, anlayışı kışkırtıyor gibi.

***

Gün geçmiyor ki ülkemizin her yanından kadın çığlıkları yükselmesin! Kadına şiddet haberleri dalga dalga yayılmasın. Kıskançlık, öfke, çılgınlık… Kendi adıma, bir erkek olarak bu haberleri okurken, izlerken kendimden utanıyorum!

Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” 1999’da toplumda farkındalık oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararı ile kabul edilmişti. “İster kamusal ister özel alanda olsun, kadınların fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan zarar görme onurunun ezilmesi” kabul edilemez. Hele dünya hızla değişim, dönüşüm, bilişim gerçeğini yaşarken…

***

Temel görevi; insan haklarını korumak, geliştirmek, ayrımcılığı önlemek, kişilerin eşit davranma görmesini sağlamak, işkenceyle etkin savaşımda bulunmak olan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’nun daha işlevsel, eylemsel çalışmalarını yaygın ve etkin biçimde görmek istiyoruz. Siyasal erk bu bağlamda ne acı ki gereken önlemleri alamıyor, girişimde bulunmuyor, yaşanan olaylara sessiz kalıyor. Muhalefetin de görünür, duyumsanır devinimlerini alanlarda daha sık, daha etkin biçimde görmek, duymak istiyoruz.

***

İzmir gazeteciler Cemiyeti Başkanı sevgili Dilek Gappi 25 Kasım günü Halk Tv’de canlı yayındaydı. Kadına yönelik şiddet bağlamında özenle seçilmiş sözcüklerini, tümcelerini paylaştı.

Günümüzde şiddete uğrayanlar çok yalnız kalıyor. Şiddete karşı yeterli direnç göstermeyenlere, iktidara çözüm bulun demek yetmez. Bu amaçla projemizi başlattık. Şiddet görenleri mücadelelerinde yalnız kalmaması için çalışıyoruz, çalışacağız.

Nar Projesi kapsamında mahalle muhtarları, esnaflar ve ilçe belediye başkanları ile uzmanları bir araya getirerek eğitim ve farkındalık çalışmaları gerçekleştiriyoruz. Şiddete karşı duyarlı herkes birer Nar Elçisi…”

Daha söyleyeceklerinin de biteceğini sanmıyorum.

***

Duygu Asena, ‘Kadının Adı Yok’ (Afa Y. 1987) demişti. Hâlâ adı yok mu kadının? Ne acı, ne çağdışı bir durum bu!

Olabilir mi? Kadın yaşamımızın her alanında var. Evimizde, odamızda, sokağımızda, alanlarımızda, çalışma yaşamımızda, eylemimizde, savaşımımızda…

Onlarsız bir yaşam olanaklı mı? Kadınlarla bir olmak, birlikte olmak, savaşım vermek, üretmek, paylaşmak nasıl da değerli, anlamlı, önemli…

Artık kadına şiddeti, baskıyı, kıyımı, öldürümü gündemden çıkarmalıyız diyorum.

Yaşam, kadınlarla anlamlı, güzel, renkli, aşklı, aydınlık, umutlu… Ortak duyarlığın özeniyle, özgünlüğü ile el ele… Erkek egemenlikten kadın-erkek eşitliğinin seçkinliğine, saygınlığına imza atarak… Ne kadın erkeği eksiltsin ne erkek kadını yok saysın. Bu dünya kadının, erkeğin birlikteliği ile var, varsıl, değerli…

Diyelim ve sözümüzü Nâzım’la bağlayalım: “Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır/ acılarımız, ayıplarımız ve döktüğümüz kan/ karabasanlar gibi çizer kadınların yüzünü.

Ve sevinçlerimiz vurur gözlerine kadınların/ göllerde ışıyan seher vakitleri gibi./

Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz kadınların, görelim görmeyelim karşımızda dururlar/ gerçeğimize en yakın ve en uzak.”