“Sabahları televizyonu açmaya artık korkuyorum. Acaba bu sabah hangi felakete uyanıyoruz, kaygısıyla sabahları televizyonu açmaya artık utanıyorum. Acaba bu sabah hangi rezalete uyanıyoruz tiksintisiyle. Sabahları televizyonu açmayı artık kanıksıyorum” diye yazısına giriş yapmış meslek büyüğümüz Yalçın Doğan. Ortak akılda buluşan vicdanların da sesi olmuş bir anlamda.
Bir bakıyorsunuz; Yenidoğan Çetesi’nin aralarındaki korkunç zalim konuşmalarının dökümü ekranlarda. Kan donduruyor. Resmen hastanelerde katliam yapılmış. “Bebek boğarak para peşinde koşan alçakların ülkesi” olmuşuz; bakın Sağlık Bakanı ne demiş?: “Türkiye’de doğurganlık oranının yükseltilmesi gerekiyor.”
Bir bakıyorsunuz; Türkiye’nin cari açığını kapatan Zarrap’ın eski eşi Cumhuriyet Bayramı konserinde; ne alakaysa…CHP’li belediyelere konser incelemesi. Sonra sanatçı geçinen tescilli kumarbazların bahis simsarlığıyla gözaltına alınıp adli kontrolle bırakılmasını izliyoruz. Bu arada gazeteciler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Son örnek Furkan Karabay.
Bir haber; CHP’li belediyede fal bakan başkan yardımcısı! AKP’li belediye bisiklet festivaline 333 milyon TL harcamış.
Bir bakıyorsunuz vazgeçilen Etki Ajanlığı yasası gündemde. Sendikalaşan işçiler işten atılıyor. Asgari ücret tartışmaları. Adana’da 12 ve 13 yaşında bebek doğuran çocuklar. İzmir’de cinsel istismara uğrayan çocuk AIDS’ten öldü. TBMM’de Milli Eğitim Bakanı’na kumanyalı protesto. Depremde çadır satması ile gündem olan Kızılay’ın, AKP’li gençlere para dağıttığı iddiası. (BirGün) İzmir- Karabağlar’da mahkeme kararına karşın aylardır yıkılamayan kaçak tarikat binası.
***
İşte Selçuk’taki dram. Bir Yeni Türkiye manzarası… Baba cezaevinde, anne geçinmek için hurda topluyor, çocukları eve kilitleyip gidiyor; ifadesine göre, o hurdaların parasını almak için. Evde yangın çıkıyor ve beş çocuğu ölüyor. Beş yavrunun çıkan yangın sonucu hayatını kaybetmesi, başta yoksulluk olmak üzere ihmaller zincirinin çocuklarımızın hayatına mal olabileceğini bir kez daha göstermiyor mu? Bir de yoksulluğa karşın beş çocuk doğurmak. Bu da bir başka açmaz elbette. Geride kalan çok büyük bir acı. Yoksulluk en derininden gerçek anlamda yakıyor. Yüreklerimiz dağlanıyor ekranda görüntüleri izleyince. Açlık, çaresizlik, yoksulluk!
Baraka bile denemez o yere. Beş savunmasız yanıyor. Sarsılıyoruz. Ülkece kahroluyoruz. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı açıklaması. 18 kez aileye gidilmiş. Ama -neticede- aile hala o barakada yaşıyor. Nasıl diyordu Yaşar Kemal; “Şu dünyada ölüm var/ Yoksulluk var, zulüm var/ Eğme başını namerde/ Yüreğin var, dilin var…”
Cenaze görüntülerine bakıyorsunuz. Baba kelepçeli tabutları öpüyor. İki jandarma da kollarında. Gözaltından cenazeye getirilen karısıyla sarılamıyor. Sonra duyuyoruz ki; Adalet Bakanı’nın emriyle definde kelepçeleri çözülmüş (!)
***
Yoksulluk görmezden gelinip sorumluluğu aileye anneye yükleyen zihniyete tanık oluyoruz; AKP Grup Başkan Vekili Özlem Zengin açıklamaları dikkat çekiyor. Olayda maddi sorunların ön plana çıkmasını eleştiriyor Zengin ve ekliyor: “Annenin de çocuklarına bakmayla ilgili bir meselesi varsa bununla ilgili hep çağrıda bulunuyorum. Hep beraber sistem üzerinden konuşalım diyorum. Dönüyorsunuz dolaşıyorsunuz her şeyi paraya bağlıyorsunuz. Bütün bu problemlerin olmasının sebebi; parasal sebepler mi? Değil, bunun altında başka sebepler var. Konuşalım, onları arka tarafta size izah edeyim. Ailenin içerisinde olan başka problemler de var. Bu kadar acılı bir günde dönüp dolaşıp sadece paraya bağlamanızı anlamakta zorlanıyorum.”
Haber sitesi diken.com.tr’de başlık atmış bu konuşma üzerine: “Her şeyi fakirliğe bağlamayın, AKP’li Zengin kızıyor.”
Tek cümleyle, “O anne keyfinden o yavrularını bırakıp akşam saatinde hurda parası peşinde koşmuyordu!”
***
Yalçın Doğan yazısından alıntılayalım: Bir de çıkıp gerine gerine, “Biz şu kadar haneye yardım ediyoruz” diye övünmezler mi! Oysa yardım edilen hane sayısındaki artışın Türkçesi belli: Yoksulluğun yaygınlaşması. İzlenen ekonomik politika da iflasın bir başka kanıtı. Her geçen ay daha yoksul bir halk. Cari açık küçülecek, ihracat şöyle artacak, büyüme böyle hızlanacak, gibi halka doğrudan değmeyen bir araba laf!.. Gerçek tablo işte Selçuk’tan bas bağırıyor. Sistem ve toplum olarak suçluyuz; hepimiz! Selçuk’taki facianın altında derinleşen yoksulluğun sessiz çığlığını duymalı. Yoksulluk, adın kalleş olsun, kalleş…”
(Yazımın başlığı; TELE1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ dostumdan)