Ege Denizi’nde, Çanakkale Boğazı’nın girişinde stratejik bir konumda yer alan Gökçeada, 442 yıl Osmanlı idaresinde kaldı. Bizans zamanında Gattilusio ailesinin mülkü olan ada, 1470 yılında Osmanlılar tarafından ele geçirildi

Gökçeada (Rumcası: Imbros, Osmanlı Türkçesinde: İmroz), ufak fasılaları saymazsak, 442 yıl Osmanlı idaresinde kaldı (1470-1912). Ege Denizi’nde Çanakkale Boğazı’nın girişinde stratejik bir yerde yer alan bu ada, Bizans zamanında Gattilusio ailesinin mülküydü. Ada, 1444 yılında bu ailenin elindeydi. İstanbul fethinden sonra, Edirne’ye bir temsilci gönderen bu aile, yıllık 12 bin duka haraç ödemek şartıyla, adayı kendi ellerinde kalmasını sağladılar. 1470 yılına kadar Mora despotlarının eline geçti. 1470 yılında Osmanlılar tarafından ele geçirildi. Fatih Sultan Mehmet’in ünlü tarihçisi Critoboulos, İmrozludur ve burada valilik yapmıştır.


 

OSMANLI İMROZU
Osmanlı arşivinde İmroz ile ilgili bilgiler, Kanuni Sultan Süleyman vakfı olduğu için Gelibolu vakıf defterlerinde bulunmaktadır. Adanın merkezi, Balyanbolu Kalesi’dir. Kale içinde on adet Rum Mahallesi mevcuttu. Bunlar: Papa Koggo, Aya Nikola, Aya Apastol, Papa Kostantin, Aya Sofya, Papa Çiryako, Kıbti, Papa Manuel, Papa diğer Manuel ve Mattado (Manayado). Görüldüğü gibi, tüm mahallelerde Rum Ortodoks nüfus bulunmaktadır. Rumlar adanın asli ve yerli nüfusudur. Ek olarak, Rumlaşmış Ortodoks Çingeneler (Kıbti) de adanın en eski halklarından biridir. Adada, bu tarihlerde yedi adet köyün mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan ilki, Balyanbolu Kalesi’ne çok yakın olan Gıliki Köyü, diğerleri ise Adillibo, Anuvirti (Başka şekillerde yazılışı mevcut. Anavriti gibi), Ağridya, Pilip, Aya Todor veİskinid köyleridir. Bunların hepsi de Rum köyüdür. Bu tarihlerde İslam nüfusu henüz bulunmaz. Anuvirti köyü üç mahalleden oluşmuştur: Papa Manol, Papa Yanni ve Papa Vasilko. İskinit köyü de üç mahalleden ibarettir. Papa Yorgi, Papa Kiryako ve Papa Abilliyoz. 1519 yılına ait bir Osmanlı nüfus sayımında da bu mahalle ve köylerin ismi geçer (Arşiv Müdürlüğü’nün yayınında bu mahalle isimlerinin çoğu yanlış okunmuştur). On üç mahallenin ismi yazılıdır. Bu yıllarda Ayo Yanni mahallesinde sadece iki hane İslam nüfusun olduğu görülür. Bunların da kökenleri belli değildir. Bunlar büyük ihtimalle Ortodoksluktan İslam’a dönmüş olan iki erkek kişidir. Sonraki nüfus sayımlarında bunların da ismi geçmez. Dolayısıyla, on altıncı yüzyılda İmroz adasında henüz bir İslam cemaati oluşmadığı anlaşılıyor. Gelibolu’ya bağlı olan İmroz’un Anuvirti köyünde şahin eğitimiyle meşgul olan bir Rum erkek (kayacı) vergilerden muaf tutuldu. Yırtıcı kuş eğitiminin Rumlar arasında bilindiği anlaşılıyor. Şahin yuvaları koruma altına alındı. Bez ve beyaz kebe gibi kumaşların hem dokunduğu hem de transit geçtiği bir yer olan İmroz, esir ticaretinin ara duraklarından biri oldu ve yabancı saldırılarına açık kaldı.

Osmanlıların ilk döneminde, İmroz’un kendine özgü bir kanunu vardı. Bu kanunda adaya girip çıkan ticari mallar ile vergilendirme belirtildi. Buna göre İmrozlular, haraç ve ispençe vergisinden muaftılar. İskinit köylüleri, tarımsal arazileri çok olduğu için öşür vergisine tabiiydiler. Adadan, angarya kapsamında, kürekci, yapı ustası ve cerehor alınmazdı. Kanunnamede gümrük vergisinin miktarı da belirlenmiştir. Osmanlı idaresinin ilk dönemlerinde baskın bir şekilde Rum Ortodoks nüfusa sahip olan İmrozun yalı ve hisarlarının korunması, altı Rum erkeğe havale edilmiştir. Her gün altı adet Rum erkek, yalıları ve hisarda gereken hizmetleri yaparlardı. Bunun karşılığında vergilerden muaf tutulmuşlardı. 1519 yılında 20-49 hane arasında köy nüfusuna sahip olan İmroz’un nüfusu, 1600’e kadar neredeyse ikiye katlandı. Buna rağmen, tarımsal üretimin mevcut nüfusu besleyememesi yüzünden, özellikle tahıl bakımından dışarıya bağımlı kaldı. İmroz, Osmanlı idaresi boyunda buğday kıtlığı çekti. Dışarıdan adaya buğday getirildi. Aslında adanın temel besinleri, koyun, domuz, buğday, arpa, börülce, nohut, bakla, bal, keten, pamuk, soğan, sarımsak ve domuz olduğu belgelenebiliyor. İskinit Kalesi ise bir Rum papaza aitti. 1519 yılında burada 62 adet Rum erkeğe karşılık 1 hane İslam nüfusun mevcut olduğu görülüyor.

ADET-İ MİNATİKO NEDİR?
Sadece İmroz adasına özgü koyun sürüleri üzerine konulmuş bir tür örfi ayni vergidir. Bu verginin Bizans idaresi döneminde mevcut olduğu ve Osmanlı idaresinin de aynen benimsediği anlaşılmaktadır. Dini bir temel dayanmadığı anlaşılan bu vergiye göre, kırk koyun bir sürü addediliyor, sürü sahibi her sürü başına bir koyun ile bir kuzuyu vergi olarak vakfa ödüyordu. Bir sürü olmaz da kırk koyundan daha aşağı koyunu olan köylüler, sadece bir koyun veriyorlardı. Yılda bir kere ayni olarak alınan bu vergiyi, askerler ödemezlerdi. Kökenleri araştırmaya muhtaç olmakla birlikte, Venedik ve Bizans devirlerinde de bu verginin tahsile dildiği anlaşılıyor.

Başlangıçta Balyanbolu kalesinin içinde bir mahalle olan Panaya Kilisesi, zamanla büyümüş ve Panaya köyü ismini almıştır. 1820’li yıllarda İzbandut eşkıyasının baskısına maruz kalmıştır. 1835’te metropolitlik merkezi olmuştur. 1837 yılında Kaleköy’deki (Kastro) Aya Marino Kilisenin tamir izni alınmıştır. Bu yıllarda İmrozlular ile Rus tacirler arasında ticaret yapıldığına dair belgeler vardır. 1840 yılında muhassıllıkla idare edilmiştir. Bu yıla ait bir Osmanlı nüfus sayımında, İmroz’da Çukur, Franci ve Golamiyoz mahallerinde oluşan Panaya köyü ile Karşı ve Ayan-ili mahallelerinde oluşan İskinit köyü, Ağridiya, Aya Todori, Eliki (eski Gıliki köyü) ve Kale köylerinin mevcut olduğu belgelenmektedir. İmroz Rumları arasına Yunanilik fikirlerinin 1855 yılından önce sızdığı anlaşılmaktadır. İmrozlu birkaç Rum, Osmanlı tabiiyetini terk ederek, Yunanistan pasaportu almıştır. Devrin Osmanlı idaresinin bu duruma kayıtsız kaldığı görülür. Aslında Tanzimat’ın ilanına kadar İmroz’un idarecileri Müslümanlardan atanırken, Tanzimat’tan sonra Rumlar da idarede yer almaya başlamışlardır. 1845 yılında kaymakamlıkla idare edildiği anlaşılıyor. 1848 yılında kaymakamlık binasının inşaatına başlanmıştır. 1860 yılında Kastro Limanı temizlenmiştir. Aynı yıl şiddetli bir depreme maruz kalmıştır. 1860’dan sonra Yunan vatandaşlığına geçişler artıyor. 1863 yılında Aya Kostantin ve Aya Yorgi manastırlarına arazi satışı yapılmıştır. 1875 yılında linyit madeni bulunmuştur. 1878 yılında İmroz kaymakamıKostaki efendidir. Yerli Rumlar, kaymakam ve kaymakam yardımcısı görevlerine gelmeye başladılar. 1888 yılında Todoraki Efendi, İmroz kaymakamıydı. 1886 tarihli bir Osmanlı arşiv belgesinde, İmroz’da Cuma namazı kılınacak bir caminin mevcut olmadığından söz edilir. Bu yıllarda, Osmanlı idaresi, Limni, İmroz ve Bozcaada’daki Hristiyan okullarına Türkçe hocası tayin etmek için mücadele ediyordu. 1887 telgraf hattı kuruluyor. Ertesi yıl fenerler tamir ediliyor.1890’lı yıllarda tütün kaçakçılığıyla mücadele ediliyor. İmroz’un en önemli sorunlarından biri depremlerdi. 1893 yılında yine bir deprem meydana geldi. Osmanlı idaresi, İmrozlulara çadır yardımında bulundu. Aynı yıl, İmrozlular, bağlı oldukları Limni’den ayrılarak, Çanakkale’ye bağlanmak istedilerse de bu istekleri kabul edilmedi. 1894 yılında Panaya köyü Rumlarından birkaç kişi, Atina’ya yerleşti.1895’te İmroz kaymakam muavini, Nikolaki Ermonoli Efendi isminde bir Rum’du. Zabtiyelerin çoğu yerli Hristiyanlardan müteşekkildi. 1900 yılında Kaleköy’deki Aya Marina Kilisesi'nin çan kulesinin yenilenmesi izni alındı. 1902 yılında Reji idaresi kuruldu. İmroz’daki resmi kayıtlar iki dilde, Osmanlı Türkçesi ev Rumca olarak tutuluyordu. Rumca kayıt tutmakla görevli resmi bir kâtibin görevli olduğu belgelenebiliyor. 1905’den sonra İmrozlu kızlar ve kadınlar, Mısır, Amerika ve Avrupa’ya daha sık gitmeye başladılar. Cami inşaatı, 1904 yılında tamamlandı. Bu camiye Sultan Abdülhamid’den dolayı, Hamidiye Camii ismi verildi. 1906 yılında İstanbul’dan bu camiye konulmak ve Cuma günlerinde ziyaret edilmesi için bir adet sakal-ı şerif konuldu. 1907’de Ağridya köyünde bir Rum Okulu yapıldı. Üç yıl sonra İskinet köyünde Rum kilisesi yanına bir Rum Okulu inşa edildi. 1912’ye kadar bir şekilde Osmanlı idaresinde kalan İmroz, Balkan harbiyle birlikte, Osmanlı idaresi kontrolü kaybetti. Bozcaada, İmroz ve Limni civarında Yunan gemileri dolaşmaya başladı. Osmanlı idaresi bunlara karşı etkili müdafaa yapamadı. Halkın bir kısmı Pire ve Midilli’ye sevk edildi. 30 Mayıs 1913 tarihli Londra Antlaşması'nda İmroz, Yunanistan’a terk ediliyordu. Ama Rusya, İmroz ve Bozcaada’nın Osmanlı idaresinde kalmasını istedi. I. Dünya Harbi'nin çıkmasıyla birlikte ada, Yunanistan'ın eline geçti. 1923’e kadar adayı Yunanistan elinde tuttu. Kadri Bey, Lozan Antlaşması'na göre, 1923’te İmroz ve Bozcaada’yı Türkiye Cumhuriyeti adına teslim adlı.

1927 RAPORUNDAN İMROZ

İl İdare Müdürü Nazif Bey ile Ali Galip Bey tarafından hazırlanan rapora göre, 1927 yılında İmroz’da toplam 8693 kişi vardır. Bunun 2545 kişisi adanın merkezi olan Panaya kasabasında oturur. Diğerleri, Aya Todori, İskinit, Ağridya ve Kastro köylerinde otururlar. 8693 kişinin 1866 kişisi, ada dışında bulunmaktadır, Bunlar Yunanistan, Amerika, Mısır ve Avrupa’da yaşamaktadırlar. Rum nüfusu ek olarak 12 Yahudi ile 186 Türk yaşamaktadır. İlkokula gidecek çocuk neredeyse yoktur. Lozan Antlaşması'yla ‘mahalli muhtariyet’ tanınmış olan İmroz (Bozcaada da var), eski Sisam Beyliği'ne tanınan imtiyazlar tarzında, 25 Haziran 1927 tarihinde özel kanuna kavuşmuştur. Limni’ye bağlı olan İmroz her ne kadar mübadeleden muaf olsa da, birkaç İmrozlu Müslüman aile Mübadele kanununa tabi kılınmış ve 1924’te İzmir Foça’da iskân edilmiştir. 1927 Kanunu'yla Bozcaada ve İmroz’a sağlanan idari ve mali muhtariyet Bozcaada ve İmroz adalarının mahalli idaresi üzerine 25 Haziran 1927’de özel bir kanun çıkarılmıştır (Kanun no. 1151). Bu kanuna göre, Bozcaada ve Gökçeada Çanakkale vilayetine bağlı olmasına rağmen, her iki ada da yerel unsurlardan oluşan özel bir teşkilata tabidir. Burada görev yapacak memurlar yerli ahaliden tayin olunacaktır. On iki üyeden oluşan bir nahiye meclisi kurulacaktır. Vilayet meclislerinin yaptığı işi burada nahiye meclisi yapacaktır. Nahiye müdürü adaların özel bütçesinden sorumlu olacaktır. Dini tesis ve vakıflar, mahalli idareye tevdi edilmiş, merkezi hükümete bunları kontrol yetkisi verilmiş ama bunların idaresi cemaatlere bırakılmıştır. Hastane ve okul gibi yerlerden mahalli idare sorumludur. Tedrisat dili Türkçedir ve bedava ve la-dini olacaktır. Bu madde, Türk olmayanlar da Türkçe öğrenecek anlamına gelmektedir. Maarif müfettişi, başmuallim ve tabip görevlendirilecektir. Eğitimle ilgili son iki hüküm 1951’de kaldırılmıştır (Türkçenin zorunlu eğitim dili olması). İnzibat ilişleri Jandarma nizamnamesine göre yapılacaktır. Yerel halk üç kişiyi muhtar adayı olarak seçecek, nahiye müdürü bunlardan birini muhtar olarak atayacaktır. Çanakkale Özel idaresi, İmroz ve Bozcaada’ya karışmayacaktır. Bu kanunla her iki adaya mali özerklik getirilmiştir. Kendi bütçelerini hazırlama ve sarf etme imtiyazı ile memurlarını adalılardan atama hakkı tanınmıştır. Kısacası Lozan Antlaşması çerçevesinde bu kanunla her iki adaya da idari ve mali bir muhtariyet sağlandığı görülmektedir. Bu muhtariyet eski Sisam Beyliğine, Osmanlı idaresinin verdiği muhtariyete benzer ve zaten oradan esinlenilmiştir. İmrozlu Rum Ortodokslara, 1951’de ilkokul binası yapma izni verildi. 1953’te Dereköy’de belediye kuruldu. 1965’te açık cezaevi kapatıldı. Aynı yıl İmroz ve Bozcaada’ki yabancı yer isimleri Türkçeleştirildi. İmroz’da dört yüzden fazla yabancı yer ismi, İl İdaresi kanununa göre Türkçeleştirildi. İskinit (Dereköy), Aya Todori (Zeytinli), Gıliki (Bademliköy), Ağridiya (Tepeköy) oldu.